Nefis terbiyesi ve oruç sayfamızda, bundan yıllar önce yazılmış ve hala güncelliğini koruyan bir makaleyi sizlerle paylaşacağız.
Orucun nefsimiz açısından faydası büyüktür. Nefis terbiyesi ve oruç dediğimizde aslında Oruç tutarken nefsi duygularımıza da 1 ay boyunca engel olmuş oluyoruz.
“Oruçlu için iki sevinç vardır: Birincisi orucu açtığı zamanki sevincidir. Diğeri de Rabbi’ne kavuştuğu zamanki sevincidir.” (Hadis-i Serif)
Ruh ve bedenden yaratılan insan, madde ile mananın birleşiminden meydana gelen bir güzelliktir. Oruç, madde ile mana arasında bir denge ve maddenin lehine bozulan dengeyi aslına iadedir. Böylece, Allah’ı (c.c) tanımak ve O’na kulluk etmek için yaratılan insan, himmetini yaradılış gayesine yoğunlaştırarak Allah’ın (c.c) rızasına ulaşır.
ARZULARIN KÖLELİĞİNDEN AZAT OLMAK
Yeryüzünde halife olarak yaratılan insan, Allahu Tealâ’ya kulluk etmediği taktirde, Allah (c.c) onu masivanin kölesi yaparak cezalandırır. Böylece insanoğlu, kendisine hizmet için yaratılan şeyleri gaye haline getirip onları Allah (c.c) gibi sevmeye başlar (Bakara/165). Bu da gönül ve fikir dünyasının madde tarafından tutsak edilmesi demektir.
Allahu Teâlâ, böyle nefsani zevk ve sefa pesinde koşarak maddenin tutsağı haline gelen kâfirlerin hallerini muhtelif ayetlerde söyle beyan etmektedir: “Hevâsini kendisine ilah edinen kimseyi gördün mü?” (Furkan, 43). “Davarların yediği gibi yer ve içerler. Onların yeri ateştir.” (Muhammed/12). “Onlar hayvanlar gibi, hatta hayvanlardan da aşağıdırlar.” (Araf/179).
Bu ayetler her ne kadar iman etmeyenleri tasvir ediyorsa da, madde, makam, şöhret gibi şeylerin tutsağı haline gelen müminler de anılan ayetlerin muhatabı olmaktan kurtulamazlar.
İşte müminleri bu esaretten kurtaracak en tesirli ibadet oruçtur. Çünkü oruç, nazarları maddenin ve midenin ötesine çekerek, insana yaratılış gayesini hatırlatır. Bu yüzden bütün ilahi dinlerde oruç vardır. Kur’an-i Kerim’de söyle buyrulur: “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara/183)
BİR ‘KORUNMA’ EĞİTİMİ
Orucu layıkıyla tutan bir insan bütün haram olan fiillerden, zulüm ve fenalıktan uzak durur. Allah’ın (c.c) emirlerine riayet etmekle kalmaz, yaptığı amelleri de ihlasla, sırf Allah (c.c) rızası için yapmaya gayret eder.
Evinde her türlü nefis yiyecekler olan bir kimseyi düşünelim. Bu kimse oruçluyken karnı aç olduğu halde o yiyeceklere elini sürmez. Halbuki orucunu bozsa kimse görmeyecek. Fakat Allah (c.c) görecek. Yine oruçluyken yanındaki helaline elini sürmez. Çünkü Allah (c.c) görüyor.
Demek ki bu insan, hiçbir mani yokken sırf Allah (c.c) rızası için bunlara elini sürmüyor ve bu şekilde nefisle aralarında cereyan eden mücahedede Allah (c.c) namına hareket ediyor. Şayet nefsine uyup orucunu bozacak olsa, kendisini altmış gün keffaretle cezalandırıyor.
Sırf Allah (c.c) rızası için helal malini yemeyen bir mümin, nasıl olur da başkasının haram malini yiyebilir? Allah (c.c) rızası için şehvetini zapt edip, helal olan esine dahi dokunmayan bir mümin, nasıl olur da haram olan bir kimsenin ırz ve namusuna musallat olabilir? Keza kendi malından zekat veren bir kimse, nasıl olur da başkasının malını çalabilir?
İşte orucun farz olduğunu beyan eden ayetteki “umulur ki korunursunuz” ifadesinin hikmetleri, oruçta tam manasıyla tezahür ediyor.
‘ORUÇTA RİYA YOKTUR’
Oruçlu olan bir kimse, Allahu Tealâ’nin huzurunda vicdanıyla baş başadır. Oruç dışarıdan görülebilen bir ibadet değildir. Bu sebeple Hz. Peygamber A.S., “oruçta riya yoktur” buyurmuştur.
Amellerin kabulü için esas olan ihlas, müminin düşünce ve fiillerini mahlukatın mülahazasından uzak tutmasıdır. Bütün ibadet ve amellerimizde ihlâsi kazanmanın en tesirli eğitimi ise oruçtur. İhlasla nefis mücahedesine alışan bir mümin, Allahu Tealâ ile sıcak bir irtibat kurar ve böylece Allah’ı (c.c) görüyormuş gibi hareket etme kabiliyeti kazanarak “ihsan” mertebesine ulaşabilir.
İftar vaktine kadar Allahu Tealâ’nin kendisine lütfettiği nimetlerden nefsini mahrum bırakan oruçlu, bu nimetlerden devamlı mahrum olan insanları keşfeder. Kalbi yumuşar, merhameti galebe eder ve elindeki imkanlarıyla başkalarını gözetmeye baslar. Fakir fukaraya yardim eder. Evinde iftar ettirir. Böylece makam-mevki farkı söz konusu olmadan toplumda huzur, itimat, muhabbet ve kardeşlik gelişir ve büyür.
Burada sadece bir kısmını arz etmeye çalıştığımız gibi, oruç nefsin kötü olan sıfatlarını eğiterek iyileştirir. Böylece mümin, gücü nispetinde nefs-i emmare mertebesinden nefs-i mutmainne makamına doğru yükselir. Bu suretle Allah’ın (c.c) rızasını kazanıp ateşten korunmuş olur. Onun için Hz. Peygamber A.S. buyurur ki: “Oruç ateşe karşı bir perde, müstahkem bir kaledir.”
SINIRSIZ MÜKAFAT KAPISI
Her amelin karşılığı kulun emeği nispetinde ödenir ve miktarı bellidir. Her iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar, bazı gün ve gecelerde ise, daha fazla mükafat vardır. Ancak oruç müstesna. Orucun ecri çok daha fazladır. Zira Allahu Tealâ hadis-i kudsîde buyurur ki: “Oruç benim içindir onun mükafatını ben vereceğim. (Zira) oruçlu kisi yiyecek ve içeceğini sırf benim için bıraktı.” (Müslim). Kur’an-Hakim’de ise “kadir gecesi bin aydan hayırlıdır” buyrulmaktadır.
Burada, yapılan bir hayrın Allah tarafından otuz bin katıyla da kabul edilebileceğine dair Kur’anî bir delil mevcuttur. Su halde bir kul orucun şartlarına riayet ettiği nispette, otuz bin mislinden fazla bir mükafata bile mazhar olabilir. İlahi rahmetten bu umulabilir.
Oruç tutan kimse Allah’ın (c.c) izniyle cehennem ateşinden kurtulur. Zira hadis-i şerifte, “Kim Allah’ın (c.c) rızası için bir gün oruç tutarsa, Allah (c.c) onunla ateş arasına genişliği yer ile gök arasını tutan bir hendek kılar” (Tirmizî) buyrulmaktadır. Diğer bir hadis-i şerifte ise, cennette “Reyyan” denilen kapıdan sadece oruçluların gireceği belirtilmektedir. (Buharî)
Benzeri daha birçok hadis-i şerif mevcuttur. Hala gönlü mutmain olmayanlar için, Efendimiz A.S.’in su büyük müjdesini aktarmakla yetinelim: “Oruçlu için iki sevinç vardır: Birincisi orucu açtığı zamanki sevincidir. Diğeri de Rabbi’ne kavuştuğu zamanki sevincidir.” Hadiste zikredilen ikinci sevinç, Cemalullah’i seyr ve temaşadır ki, dünyada ve ahirette bundan büyük mükafat yoktur.
BİR TAVSİYE
Allah (c.c) indinde makbul olan orucun, bütün uzuvlarla tutulan oruç olduğunu senelerden beri çoğumuz duyar veya okur geçeriz. Bunu bütün arzumuza rağmen çoğu kere tam manasıyla tatbik edemeyiz. Oysa ikinci grupta anlatılan Salihlerin orucu, haram bir fiil işleyince bozulur. Her ne kadar zahiri ve fikhî kaidelere göre bozulmasa da, kamil bir oruç olmaktan çıkması itibariyle, manevi ve batinî açıdan bozulur.
Su halde gelin, bu yıl azalarımızdan haram bir fiil ortaya çıkması halinde, kesinlikle kaza etmeye niyet edelim. Göreceksiniz nefis o orucu kaza etmemek için çok daha dikkatli olacaktır.