Ramazan Bayramının Anlamı

Ramazan Bayramının Anlamı ve Önemi Kısaca Nedir?

Bizi ve bütün mükevvenatı yoktan var eden, bizlere sayısız nimetler bahşeden yüce Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun ki, ramazan ayımızı iman, kur’an ve rıza gölgeleri altında yaşamış, yanık gönüllerimize cennet serinliği getiren ve bir ilahi ziyafet teşkil eden bayramımıza kavuşmuş bulunuyoruz….

Bu vesile ile Yüce Rabb’imize Hamd, O’nun sevgili habibine sonsuz selatü selam olsun…

Bayram; Allah’ın (c.c) kullarının takva imtihanından başarı ile, açık alınla, yine O’nun huzuruna çıktıkları mübarek ve müşerref bir gündür.

Çünkü, oruç bizi kötülüklerden sakındırarak, günahlarımızın affına vesile olmuştur.

Ramazan Bayramının Anlamı ve Önemi
Peygamber Efendimiz (sav) bu müjdeyi veriyor:

“Kim inanarak ve mükafatını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.’’

İşte bizler, ramazan ayı boyunca tuttuğumuz oruçlarla, kıldığımız teravihlerle, okuduğumuz hatimlerle, kur’anlarla, verdiğimiz fitre, zekat ve sadakalarla, yaptığımız hayır ve hasenatlarla nefsimizi kötülüklerden temizleyebildiysek günahlarımız bağışlanmış demektir…

İşte böyle bir ruh yüceliği içinde bugün, büyük bir iş başarmanın, nefis ve şeytanla yapılan mücadelede başarılı olmanın sevincini, huzur ve mutluluğunu yaşayabiliyorsak oruçlarımız manasına ulaşmış demektir….

Ramazan sayesinde bir ay boyunca evlerimiz bereketle doldu, nefislerimizi oruçla dizginledik, her türlü kötü hareketlerimizi bu sayede frenledik. Allah (c.c) adına O’nun rızasını kazandıracak, rahmet ve mağfiretine mazhar kılacak ne varsa hepsini yapmaya çalıştık.

Çirkin olan, mümin ve Müslümana yakışmayan her şeyden de kaçındık. Midemiz dinlendi, ruhumuz yaratılış gayesine uygun hareket etti.

İlgili Makaleler

Düşüncelerimiz, duygularımız başkalaştı. Görmemizin, işitmemizin şekli bile değişti. Gözümüz eşyaya ve bütün varlıklara ibret nazarı ile bakmaya başladı. Kulaklarımız kur’an sesini, vaaz ve nasihat sesini, hak sesleri duymaya başladı. Ramazan sayesinde nice mahrumiyet içinde kıvranan insanların dertlerini, kederlerini, ızdıraplarını anlamaya başladık….

Artık bayramın nuru, ilahi ziyafetlerin süruru hakkınızdır. Sevinin… Müslüman olduğunuz için sevinin, oruç tuttuğunuz için, namaz kıldığınız için sevinin. Hayır ve hasenat işlediğiniz için sevinin.

Nefis ve şeytanın esaretine düşmediğiniz için sevinin. Bayram edin……

Rabb’im, nice bayramlara aynı inanç ve duygularla kavuşmamızı nasip eylesin…

Ramazan bayramı günü insanlar evlerinden bayram namazı için dışarı çıktıklarında, Allah’ü teala onlara rahmet nazarıyla bakar ve şöyle buyurur:

“Ey kullarım! Sizler benim rızam için oruç tuttunuz ve benim rızam için namaz kıldınız. Artık evlerinize, mekanlarınıza suçlarınızdan bağışlanmış olarak dönünüz.” buyuracaktır.

Bayramlarda şeytanın tuzağına düşmeyelim.

Peygamberimiz buyurdu ki:

“Bayram günü olduğu vakit, şeytan ordularını başına toplar. Onlar ne için toplandıklarını sual ettiklerinde; hem kızgın, hem üzüntülü hemde tedirgin bir halde: Görmüyor musunuz? Allah (c.c) ümmeti Muhammedi affetti. Haydi dünya üzerine dağılın, onları şehvet, içki ve Allah’ın (c.c) sevmediği işlerle oyalayıp yoldan çıkarın. Onların ibadetlerine karışın. Namazdan alıkoyun. Kötü huylara, çirkin alışkanlıklara döndürün. Gazab-ı ilahiyeye uğrayıp ehl-i nâr’dan olsunlar.(yani Allah’ın (c.c) gazabına uğrayıp cehennem ehlinden olsunlar). Diye tenbih edip emirler vererek insan oğullarının başına musallat eder.’’

Mü’minin bayramı Allah’ı (c.c) hoşnut etmek içindir, inançsızların bayramı da şeytanı hoşnut etmek içindir.

Bayram, yalnızca güzel elbiseler giymek, nefis yemekler yemek, eğlenmek, eğlenceler yapmak değildir. Bayram esasında ibadet ve taatin kabul olduğunun belirlenmesi (bilinmesi) üzerine yapılır.

Bir adam bayram günü, Hz. Ali’nin (r.a) yanına vardı onu kuru ekmek yerken gördü ve dedi ki: Ya Ali! Bu gün bayram günüdür sen kuru ekmek yiyorsun. Hz. Ali (r.a) adama; Evet bugün bayramdır. Ancak; bayram orucu kabul olanlara ve günahları affedilenlere bayramdır. Böyle olduğu takdirde bugün de yarın da bizim için bayramdır. Allah’a (c.c) isyan etmediğimiz her gün bizim için bayramdır.’’ diye cevap verir.

Bazı Allah (c.c) dostları şöyle hikaye etmişlerdir: ’’Bir takım kullar bayram günü oynadılar, güldüler-gülüştüler. Onlara denildi; Eğer orucunuz kabul edilmişse, Allah’a (c.c) şükretmeniz gerekmektedir, bu yaptığınız şükür değil. Eğer orucunuz kabul edilmemişse, tazarru ve niyazda bulunmanız icap etmekte, bu iş münacat hali de değil.’’

Akıllı insan bayramlarda da, bayramlardan sonraki günlerde de kendisini şehvet ve şehvete ait hallerden uzaklaştırmalıdır. Günahlardan tamamen sıyrılıp, ibadetlere dalmalıdır.

Onun için Peygamberimiz(sav): ‘’Bayram günü sadaka vermeye, hayır işleri yapmaya koşunuz, namazınızı kılıp zekatınızı veriniz, tespih ve tahlil ile meşgul olunuz. Zira bu gün öyle bir gündür ki, günahlarınız affolunur, dualarınız kabul olunur.’’ buyurmuştur.

Fakat bununla beraber bayramlarda eğlenmek, hoşça vakit geçirmekte vardır. Ancak; şehvetin arzusunu fazlaca tatmin etmek için eğlenmek iyi değil. Eğlenmek bize ibadetlerimizi ihmal ettirmemeli, günaha düşürmemeli….

Artık ramazan ayına veda ediyoruz. Ancak ramazanda kazandığımız ve edindiğimiz iyi alışkanlıkları devam ettirmemiz gerekmektedir. Aksi takdirde Nahl suresinin 92.ci Ayeti kerimesinde bildirilen kişinin (kadının) durumuna düşeriz ve bütün emeğimiz boşuna gider. Bu Ayeti kerimede şöyle buyrulur:

“İpliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi olmayın…’’

Bu kadın büyük emek harcayarak, ipliğini eğirmiş, sonrada eğirdiği bu ipliği eski haline çevirmiştir.

Şimdi bizler, mübarek ramazan ayında kazandıklarımızı devam ettiremeyecek olursak, hiçbir şey yapmamış durumuna düşeriz. Bu ise akıllı insanların yapacağı iş değildir.

Ramazan ayı ibadet ayıdır derken; bu sadece ibadetin ramazan ayında yapılacağı anlamına gelmez. Çünkü İslamda ibadet yükümlülüğü geçici değildir. Yaşam boyu devam eder. Çünkü kur’an da Hicr suresi 99. Ayeti kerimede:

“Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et’’ buyrulmuştur.

Cenab-ı Hakkın ibadete ihtiyacı yoktur. İhtiyaç Allah (c.c) için değil insan içindir. İbadete muhtaç olan insandır. Yani bizleriz. Cenab-ı Hakk Bakara suresi 286.cı ayeti kerimede:

Herkesin kazandığı ya kendi lehinedir, yahut aleyhinedir.’’ buyurmaktadır.

Genellikle Ramazan ayında elde edilen manevi değerler, kazanımlar ramazandan sonra terk ediliyor. İbadette gevşeme, gaflet, yalan, gıybet, acımasızlık, yakışmayan bir yaşayış tarzı, iftira, dedikodu, tefrika, dargınlıklar, kırgınlıklar baş gösteriyor.

Ramazanda yıkanan gönüller bu şeytani davranışlarla yeniden kirleniyor.

Oruç, sayılı günler olduğu gibi, ömrümüzde sayılı günlerden ibaret. Kimin ne kadar yaşayacağı, nerede, ne zaman, nasıl öleceği belli değil. İnsanın sağlığı da gençliği de bu iş için garanti teşkil etmez. Çok sağlıklı ve genç insanlar var ki hiç beklenmedik bir zamanda bu dünyayı terk etmişlerdir. Onun için insan hayatının ve sağlığının kıymetini çok iyi bilmeli, bu gün yapması gerekeni yarına bırakmamalı.

Üzerinde durulması gereken konulardan biride birlik, beraberlik ve kardeşlik konularıdır.

Yüce Allah (c.c) Kuranı Kerim’de:

“Gerçekten bütün müminler kardeştirler. Öyle ise kardeşlerinizin arasını düzeltiniz’’ buyuruyor.

Namazda iken yan yana, omuz omuza durmamızın hikmeti gayesi nedir? Neden? ’’Allahü Ekber’’ sedası duyulduğunda secdeye hep birlikte kapanmamız gerekiyor? Gören göze güzel görünsün diye mi? Hayır, hayır…inanç birliği sağlansın diye, amaç birliği sağlansın diye. Çünkü; inanç kandan üstündür. Çünkü, inananlar kardeştir.

Camilerde topluca kıldığımız namazlar birbirimizle tanışmamız, birbirimizde kaynaşmamız içindir.

Peygamberimiz(sav)buyuruyor: ’’Müslümanlar bir vücut gibidirler. O vücuttan bir aza hastalanınca, diğer azaları birbirlerini hasta azanın acısına, uykusuzluk ve ateşle katılmaya çağırırlar.’’ Konuşmayan dili vücut ne yapsın! Görmeyen gözü vücut ne yapsın! Hissetmeyen kalbi vücut ne yapsın!

Peygamberimiz ne buyuruyor! ‘’Mümin mü’mine karşı tuğlaları birbirine kenetlenerek örülmüş bina gibidir.’’

Duvardaki bir boşluk, girilecek yer demektir. Her ayrı tuğla arasında düşman var demektir.

Bayram vesilesiyle barışalım. Kaynaşalım. Bayramı fırsat bilip, dargınların arasını bulalım.

Müminlerin barışması, bir araya gelmesi, kaynaşması, kucaklaşması, el sıkışması çok sevaptır.

Bakınız peygamberimiz(sav) ne buyuruyor:

“Bir kimse din kardeşi ile mülaki olduğunda(buluşup karşılaştıklarında),onunla latif bir muamele ile(hoş muamele ile) müsafaa ederse(elini sıkarsa) mağfiret olmadan birbirlerinden ayrılmazlar’’

Hakiki imana sahip olabilmemiz için birbirimizi sevmemiz şart koşulmuştur.

Hadis-i şerif’te:

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Size, yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamlaşmayı yayınız!’’

Ayrılık bizi öldürür, düşmanlarımızı güldürür. Kardeşlik bizi güldürür, düşmanlarımızı öldürür. Kavga ile geçirecek zamanımız yoktur.

Kardeşlik bu kadar mühim olduğundan dolayıdır ki, Peygamberimiz(sav): ’’kim ayrılık çıkarırsa bizden değildir.’’ buyurmuştur.

Kur’an-ı kerimde Cenab-ı Hakk:

“…Toplumda fitne çıkarmak adam öldürmekten daha büyük günahtır…’’buyuruyor.

Birlik zafer, ayrılık hüsran getirir. Bu sebepten Yüce Peygamberimiz(sav): “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır” buyuruyor.

Zaten K.Kerim’de de: ’’Birbirinizle didişmeyin, yoksa gevşersiniz, gücünüz azalır, kuvvetiniz sarsılıp gider’’ buyruluyor.

İstiklal marşı şairimiz merhum M.Akif Ersoy; Ayrılığın kötülüğünü, birliğin ne büyük kuvvet olduğunu şu veciz şiiri ile ne güzel ifade etmiştir:

“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez;

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.’’ diyor…

Birliğin kalkması ile milletlerin başına kıyametin kopacağını da şöyle ifade eder:

“Sen ben desin ifrat, aradan vahdeti kaldır;

Milletler için kıyamet işte o zamandır’’

Müslümanlık insanlık dinidir. İnsanın yaratılışına en uygun din İslam dinidir. İslam barış demektir, sevgi demektir, kardeşlik demektir….

Dinimizin gayesi de herkesin iyiliğini, hayrını istemektir.

Sevgili peygamberimiz(sav):

“Kendin için,kendi nefsin için istediğin ve sevdiğin şeyi, diğer insanlar için de sev, iste‘’buyuruyor.

Peygamberimizin yolundayım diyen her Müslüman bu hadis-i şerif-i yaşamak zorundadır. İnsanın kendisi kimseye iyilik etmez, kimsenin hayrını istemezse,kendisine de iyilik eden olmaz.

Sevgili peygamberimiz:

“Gerçek mümin, o kimsedir ki, onun elinden ve dilinden hiç kimse zarar görmez’’ buyuruyor.

İşte insanlığımızın ölçüsü, Müslümanlığımızın mihenk taşı… Ancak İslamın bu ölçülerine kendimizi uydurursak gerçek manada Müslüman oluruz. Yoksa yalnız söylemekle bu iş olmaz…

Şimdi böyle bir saadet ve fazilet ölçüsü varken, insan bu ölçüleri bırakıpta, bu cennet yoluna gitmeyipte, ona-buna zarar vermek, eliyle eziyet vermek, diliyle insanların kalbini kırmak gibi kötülükleri yapıpta cehennem yoluna gitmek, Müslümanlık çizgisinden çıkmak, akıllı bir iş değil. İnsanlık odur ki, kişi kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapmaz.

Bizim görevimiz herkese iyilik yapmak,herkesin iyiliğini istemek ve herkese faydalı olmaktır….

Bu duygularla mübarek ramazan bayramınızı tebrik ediyorum. Cenab-ı Allah hakkımızda hayırlara vesile eylesin. Tekrarına nasip eylesin. Gönüllerimizi en güzel dilek ve duygularla birleştirsin. Bizleri birbirini samimi olarak seven ve birbiri için yaşayan kullarından eylesin.

Amin.

Mithat Güdü hocamıza açıklamalar için tşkler.

Nazlim

Universiteit Gent üniversitesinden 2003 yılında mezun oldum. İngilizce, Almanca ve Türkçe bilmekteyim. Çeşitli sitelerde yazılar yazarak başladığım gazetecilik serüvenini serbest gazeteci olarak devam ettirmekteyim. Okuyucuların dikkatini çekecek haberleri 2004 yılından beri Nazlim.NET sitesinde yazmaktayım.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir