En Güzel Ahmet Telli Sözleri Kısa
2 Aralık 1946 yılında Çankırı’nın şu an Karabük’e bağlı olan Eskipazar ilçesinde doğan Ahmet Telli, Türk şair ve yazardır. Eğitim hayatının ardından önce ilkokul öğretmenliği ardından Türkçe ve Edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Sözcük seçimi ve ses tonu bakımından İsmet Özel’den etkilenmiştir. Ahmet Telli şiirlerini ise romantik ve başkaldırıcı bir üslup ile yazmıştır. Aşağıda Ahmet Telli’nin söylediği en güzel sözler ve Ahmet Telli aşk sözleri yazılmıştır. İşte Ahmet Telli sözleri.
Her aşk bir ayrılık gizler, ayrılıklarsa bir merhabanın sıcaklığını taşır kendisinde.
Dedi ki o: Yoruldum insan olmaktan. İnsan yorulur bazen insan olmaktan.
Hangi şehirde yoksan ben kayboluyorum orada.
Özlediğimiz birileri olmalı diyordun. Yanındayken bile özlediğimiz birileri.
Aşk da yorgun düşer.
Beni artık kimseler aramasın, Aşkın en tabanında yattığım anlaşılmasın.
Şehirleri yakılmış, kendi ülkem gibiyim.
Anlamını yitiren bir şeyler mi var şimdilerde.
Biten bir aşk için söylenecek söz şu olmalı: Güzeldi yine de.
Ömürler yetmiyor ve hep eksik kalıyor bir şeyler.
Gün biter gülüşün kalır bende.
Kavgadan uzak kalmışsan, sevdadan da uzaksın demektir.
Unutulmaya geldim işte onarılmaya değil.
Apansız fırtınalar çıkmalı sarsılmalıyım.
Ya sen çatla ey sabır taşı ya ben.
Şimdi nakışlamak istiyorum, yalnızlığın dört duvarına sesini.
Bilen susuyor bilmeyende laf çok.
Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı ama atıldı yine de yeni serüvenlere.
Bulutlar çöküyor anılarımıza ama unutmuş değiliz yaşananı.
Ah yalnız kuş! Belli ki sen bilemeyeceksin uçmayı.
Söz de sararır, biterken bir aşk.
Kapağı açılmayan kitaplar, unutulmuş aşklar gibidir. Kitaplardan söz edelim.
İnsana en çok şiir yakışıyor. Sonra yeryüzüne yağmur, gökyüzüne mavi.
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir. Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü.
Ve artık sevda, uzayıp giden tren yollarındadır.
Sesim yoktu. Karanlığın karnında yitirdim sesimi. Kör bir kuyuda unutulan Yusuf’tum belki.
Hiç özlemedim seni, özlemek dostluktandır. Dostluğundan öte bulmalıyım seni.
Ve kent çıngıraklı bir yılan kadar zehirlidir artık, sevgilin mahpusken. Üstelik kirli bir lekeye döner umutlar.
İnsan yorulur bazen insan olmaktan.
Ağrılardan yoruldum, gitmeliyim buralardan. İçimdeki buharlaşan cıvayı soluyorum artık, yoruldum gereklilik kipiyle yaşamaktan.
Kendimize daha az zaman ayırsak da olur geceden. Çünkü boğulabilir insan yalnız kendini düşünmekten.
Ömrüm diyorum şimdi ömrüm. Üzgün bir çocuksun sen ve yalnız. Öyle kal çünkü bu dünyada sana en çok mutsuzluk yakışıyor.
Özledim gülüşlerini. Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki.
Sığındığım her yer adınla anılır. Ben girerim sokağı devriyeler basar, bir de gülüşün eklenir kimliğime.
Sevince deli gibi severdi, pervasız severdi sevince.
Hiçbir an’ını tanımlamaya kalkmadan, kısacık ömürler biçiyoruz kendimize.
Bekle beni küçüğüm acılar bitecek bir gün, sevgiler çiçek açacak.
Doğacak güneşi karnında taşıyan gece kadar kapkaraydı ışıyan bakışların.
Hiç kimse senin kadar yakıştıramamıştır hüznü kendine.
Beklenmedik bir anda terk edilmişsindir bütün sevdiklerince. Suçlamak istemesen de hiç kimseyi üzünçle yanmakta yüzün. Adını bile koyamadığın bir boğunç dolmakta şimdi yüreğine. Ve usulca ağmaktadır gözlerinin peteğine ağulu bir hüzün.
Karşılığı yok hiçbir acının, her şey gölgesi kadar ağır.
Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına.
Öyle yorgun düşmüşüm ki acının mavzerini taşımaktan.
Suya düşen bir karanfilse yüreğin, bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm vursun seni o taştan bu taşa o çağlayandan bu çağlayana.
Ve her sabah “merhaba hüzün”, “merhaba yalnızlık” diyerek başlarsın hayata.
Bir gök gürlese bari diyorum. Bir sağnak patlasa bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse.
Özlemek yanında olmak isteğidir, gülüşünü görmek biraz da.
Burada yağmur yağıyor ama sen şemsiyeni almadan gel yine de. Özletiyor bu çılgın sağanak seni sırılsıklam özletiyor biliyor musun.
İkide bir kaçırma gözlerini, herkes bilir kalbi kırılanın kalp kırmadaki hünerini.
Yüreğim diyorum, kekeme, alıngan. Serseri yüreğim sen nerden bilebilirsin bir şiirin nasıl yazıldığını.
Şimdi beni uçurumdan atsan, düşene kadar aklımdaki tek şey; sırtıma değen ellerin olurdu.
Karşılığı yok hiçbir acının, her şey gölgesi kadar ağır. Sormuyorum artık sormuyorum her gün yeniden kodlanan umutlarla kirletiliyor dünya.
Unutmadım bırakıp giderken söylediğin sözleri.
Bunca acıyı, bunca aşkı nasıl da sığdırmışsın yüreğine. İstersen al koy kendi ellerinle. Fırtınaları da sen yüreğin kadar büyüksün unutma.
Aşklar mı diyordun, anladım. Senin incindiğin, benimse yollara düştüğümdür yeniden.
Büyülendim ama büyüyemedim. Aklım ermedi aynalara ve suya. Yüzümü gösterip kalbimi neden sakladıklarını öğrenemedim. Şaşkınım, cahilim ben bu dünyada.
Hiç kimse bir aşkı onarmaya kalkmasın, kaybedilmeye değer en güzel anında bitirilmişse eğer.
Ayağı kayan bir çocuk kadar şaşkınım, bilemedim düz yolda yürümenin imlasını. Kanayan dizlerime bakıp da ağlamayı öğrenemediğim gibi…
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz. Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün.