Yahya Kemal Beyatlı Sözleri
En Güzel Yahya Kemal Beyatlı Sözleri Kısa
Gerçek adı Ahmed Agâh olan Yahya Kemal Beyatlı, 2 Aralık 1884 yılında Üsküp’te doğup, 1 Kasım 1958 yılında İstanbul’da ölmüştür. İstanbul’u çok sevdiğini şiirlerinde ve sözlerinde dile getiren şair, İstanbul’un aziz şairi olarak bilinmektedir. Şimdiye kadar yayınlanmış bir çok film onun eserlerinden çevrilerek sahnelenmiştir. Yahya Kemal Beyatlı şiirlerinin çoğu şarkılara çevrilip bestelenmiştir. Bu içeriğimizde Yahya Kemal Beyatlı’nın söylediği en güzel sözler yazılmıştır. İşte Yahya Kemal Beyatlı sözleri.
İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar.
Ölmek kaderde var, yaşayıp köhnemek hazin. Bir çare yok mudur buna ya Rabbe’l alemin.
Güçlü olan, yenilmeyen yalnız azimdir.
Yaşamak zevki nedir bilmez ölümden korkan.
Siyasette, doğru her zaman biraz geç söylenir.
Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta. Tamburi Cemil Bey çalıyor eski plakta.
Artık ne gelen, ne beklenen var.
Nice sevdalılarla sevgililer, aşkı yollarda böyle beklediler.
Ankara’nın en çok İstanbul’a dönüş yolunu sevdim.
Sızlatır bazı saatler dayanılmaz bir acı. Kökü toprakta kalıp kendi kesilmiş ağacı.
Artık güneş görünmez olur, gök bulutludur. Rahatça dal, ölüm sonu gelmez bir uykudur.
Dönülmez akşamın ufuklarındayız, vakit çok geç. Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç.
Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi. Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi.
Ağlamıyorum fakat içimde bitmez tükenmez bir hüzün var.
Hiç şaşmayan saat gibi işler durur kader. Bir gün saat çalar, çok uzaktan gelir haber.
Ey sevgi anladım bu uzaktan sadâ ile, ömrün yegâne lezzetidir hâtıran bile.
Hayale pay vermeksizin denilebilir ki İstanbul, Osmanlı Türk Devleti’nin merkezi olduğundan sonra dünyada mevcut payitahtların en güzeli olmuştur.
Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya,
Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya,
Duymaz bu anda taş gibi kalbinde bir sızı;
Fark etmez anne toprak ölüm maceramızı.
Çok insan anlayamaz eski mûsikîmizden. Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden.
Türk vatanı, fakirlik üzerine kurulmuştur. Türk milleti bulamamış, yiyememiş, fakat dinç kalmıştır. Paşazade, mollazade bulmuş, yemiş, fakat dejenere olmuştur. Bütün fakirliğine rağmen, bize fakirlik medeniyetinin kurduğu büyük bir vatan bırakmıştır.
Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik. Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.
Ey talih! Ölümden de beterdir bu karanlık;
Ey aşk! O gönüller sana mâl oldular artık;
Ey vuslat! O âşıkları efsûnuna râm et!
Ey tatlı ve ulvi gece! Yıllarca devam et!
Türk doğmuş olmak, Türk ismi taşımak kafi değildir. Türk gibi düşünmek lazımdır.
Nice sevdalılarla sevgililer
Aşkı yollarda böyle beklediler!
Nice sevdalılar da var ki diler
Akşam olsun bu kuytu yollarda!
Eğer biz İstanbul’un kıymetini tamamen bilirsek İstanbul uyanmaya başlıyor demektir.
Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
Türk ruhu bizden ziyade bu topraklardadır.
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Gönüldendir şikayet kimseden feryadımız yoktur.
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
İstanbul’un fethinde tarih masaldan daha güzel, daha büyük, daha efsunludur.
Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.
Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,
Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan. Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan.
Haydi oradan, haydi azizim; her deniz sahili aynı midir diyorsun? Biraz rutubetli toprak, hissedilmeyecek kadar tuz, serin hava, mavi su gibi şeylerden ibaret midir sanıyorsun?
Bir kıtada askerle değil, milletle durulur.
Ya şevk içinde harâb ol, ya aşk içinde gönül!
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yâhud gül.
Boğaziçi doğrudan doğruya Türklerin eseridir.
Bir iklimin manzarası, mimarisi ve halkı arasında halis ve tam bir ahenk varsa orada, gözlere bir vatan tablosu görünür.
Galiba yol göründü sevdaya.
Biz ki minareler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık, biz böyle bir sabah namazında anne millete tekrar dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde doğan, Frenk terbiyesiyle yetişen Türk çocukları dönecekleri yeri hatırlayamayacaklar!