Pir Sultan Abdal Kimdir Biyografisi Hayatı
Bu sayfada
Pir Sultan Abdal Kimdir?
Pir Sultan Abdal’ın yaşamı üzerine, yazılı kaynaklarda pek bilgi yoktur. Doğum ölüm yılları bile bilinmiyor. Yaşamı üzerine bilgiler, genellikle, kendi şiirlerinden, halk söylentilerinden, kuşaktan kuşağa anlatıla gelen menkıbelerden, bir de yakınlarının ya da başka ozanların onu anlatan şiirlerinden çıkarılır.
Gene de bu yollardan epeyce bilgi edinilmiştir, çünkü Pir Sultan, bağlandığı tarikatın din anlayışını, dünya görüsünü yansıtmakta ya da derinleştirmek için soyut şiirler yazan bir sanatçı değildir, doğrudan doğruya başından geçenleri, kavgasını, özlemlerini, katlandığı acıları, yaşamının türlü yönlerini yansıtan somut şiirler yazmıştır.
Pir Sultan Abdal Biyografi Hayatı
Şiirlerden, halk söylentilerinden çıkarılan bilgilere göre, Pir Sultan Sivas’ın Yıldızeli ilçesinin Çırçır Bucağına bağlı Banaz köyünde doğmuştur. Yıldız dağı eteklerinde, Çırçır’a kırk sekiz kilometre uzaklıkta, denizden bin yedi yüz metre yüksekte, çoğu tek katli kerpiç evleri, soğuktan korunmak için yari yari yarıya toprağa gömülü bir köy…
Banaz’da bugün de Pir Sultan’ın olduğu söylenen bir ev, önünde sairin yaşadığı dönemden kaldığına inanılan bir söğüt ağacı, ağacın altında, asasının ucuna takip Horasan’dan getirildiğine inanılan bir değirmen taşı vardır. Pir Sultan yaz aylarının güzel havalarında bu taşın üstüne oturup karısıyla sohbet edermiş. Köylüler bu evi, ağacı, taşı kutsal sayarlar.
Kızının yaktığı ağıtta uzun boyluluğuna, biçimliliğine değinilen sairin asil adi, şiirlerinde belirttiğine göre, Haydar’dir. Bir yerde soyunun Yemenli olduğunu, bir yerde Peygamber’in öz torunu olduğunu söyler, bir yerde de İmam Zeynel-Âbidin’den “Zeynel dedem” diye söz eder. Uzmanlara göre, Pir Sultan’in bu sözleri söylemesinin nedeni halk üzerindeki etkisini arttırmak içindir. Muhammed peygamber soyundan geldiklerini, “seyyid”liklerini ileri sürmek tarikat uluları arasında bir gelenektir. Genel kani, sairin İran’ın doğusundaki Türk yurdu Horasan’dan, önce Iran Azerbaycan’ında ki Hoy kasabasına, oradan da Anadolu’ya göçüp Sivas’a yerleşen bir Türkmen soyundan geldiği yolundadır.
Çocukluğu çobanlıkla geçen Pîr Sultan’ın okuma yazma bildiği anlaşılıyor, ama bilgin bir kişi olduğu söylenemez. Tekke eğitimi çerçevesinde kalmıştır. Halifeler tarihini, peygamber menkıbelerini, evliya menkıbelerini, tarikat kurallarını, Yunus Emreyi, Hatayi’yi bilir. Bunlar dışında, çağının bilimleriyle ilgilenmediği gibi, divan edebiyatı ile de ilgilenmemiştir. Şiirlerinde Yunan mitolojisinin, Iran mitolojisinin izleri pek yoktur. Ayrıca, genel olarak bütün tarikatların kaynaklandığı Tasavvuf felsefesinin yüksek konularına da girmez.
Pir Sultan Abdal Biyografi Hayatı
Söylentiye göre, Pir Sultan’ın üç oğlu, bir kızı varmış. oğullarından Seyyit Ali Banaz köyünün üst yanındaki çam korusunda, Pir Muhammed Tokat’in Daduk Köyünde, Er Gaib de Dersim’de gömülüymüşler. Adi Sanem olan kızının Pir Sultan asıldığı zaman söylediği ağıt çok ünlüdür. Bazı uzmanlar bu ağıtı Sanem’in ağzından bir tarikat ozanının yazmış olabileceğini belirtirler. Pîr Muhammed ise babası gibi şairdir. Delikanlı iken attan düşerek öldüğü, Pir Sultan’ın “Allah(c.c) verdiğini almaz dediler / Bana verdiğini aldı neyleyim” derken bu olaya değindiği söylenir. Şiirlerinden uzun yasadığı, çok çocuğu bulunduğu açıkça anlaşılan sairin, sağlığında iki oğul acısı görmüş olduğunu ileri sürenler de vardır.
Pir Sultan Alevi-Bektaşi tarikatındandır. Tarikata girme arkadaşı, yani musaibi, Ali Babadır. Bağlandığı tekkenin piri ise, Ahmet Yesevi’nin Anadolu’ya gönderdiği dervişlerden Koyun Babanın tekkesinde, Bektaşiliğin kurucusu Hacı Bektaş Veli’nin tekkesinde posta oturmuş, yani en üst makamlara getirilmiş Şeyh Hasan’dır.
Pir Sultan, bağlandığı tarikatça yalnız dinsel önder değil, devlet başkanı olarak da görülen Iran Şahları adına, Anadolu halkını Osmanlılara karşı kışkırttığı, ayaklanmaya çağırdığı, belki de bir ayaklanmaya öncülük ettiği için, Sivas Valisi Hızır Paşa’nın emriyle tutuklanmış, yolundan dönmeyeceği anlaşılınca da asılmıştır.
Söylentiye göre, asıldığı yer Sivas’da eskiden Keçi bulan adını taşıyan, sonra uzun süre Darağacı diye anılan, simdi ise Kepçeli denilen yerdir. Bugün Sanayi Çarşısının karşısında Mal Pazarı olarak kullanılan bu alanın Gazhane bitişiğinde, sıra söğütlerin bitiminde bulunan, boyu beş metre, eni bir metreden fazla, bakımsız toprak yığını onun mezarıdır. Üstündeki moloz taslar, asılması sırasında Hızır Paşa’nın emriyle halkın attığı taslardır.
Mezarının, bir menkıbeye göre Erdebil’de, Bektaşi geleneğine göre de Merzifon’da olduğu söylenir. Daha başka söylentiler de vardır, ama gerçeğe en yakin görünen söylenti asıldığı yere gömüldüğü, yakınlarının, tarikat erlerinin, hükumet baskısı yüzünden ölüsünü alıp köyüne bile götüremedikleridir.
Şiirlerinden, halk söylentilerinden çıkarılan bu dağınık bilgileri değerlendirebilmek için, önce, Pir Sultan’ın ne zaman yaşadığını saptamak gerekir.