Yağmur Tunalı Kimdir? Biyografisi ve Hayatı
Yağmur Tunalı, 1955 Yahyalı, Kayseri doğumlu şair, yazar, sunucu, yapımcı ve yönetmendir. 69 yaşında olan yazar, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Fransız Filolojisi Bölümü mezunudur. İlk şiir kitabı 2011’de yayınlanan Melal Burcu’dur.
Doğum Tarihi | 1955 |
---|---|
Memleket | Kayseri |
Yaş | 69 |
İkamet | İstanbul |
Meslek | Şair, yazar, sunucu, yapımcı, yönetmen |
Eğitim | Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Fransız Filolojisi |
Yağmur Tunalı biyografisi ve hayatı
1955 yılında Kayseri Yahyalı’da doğdu. Asıl ismi Abdullah Postallı idi. Sonra Abdullah Yağmur Tunalı olarak değiştirdi. Kayseri İmam Hatip Lisesini bitirdi. Atatürk Üniversitesi’nde başladığı öğrenimine Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünde devam etti. TRT’de programcı olarak çalıştı. TRT’nin Aşkabat (Türkmenistan) Temsilciliğini yaptı. Edebiyat hayatına şiirle girdi. Türk Edebiyatı, Divan, Kubbealtı Akademi Mecmuası, Türk Yurdu, Türkiye Günlüğü dergilerinde şiir ve yazıları yayınladı. Şiirlerinde ferdin iç dünyasını anlattı.
Yağmur Tunalı şiirleri
1. Melal Burcu
Ruhumda vakitsiz açtın çiçek,
Akşam öksüz, gece çılgın.. ne desem?
Günler bana matem, aylar Muharrem;
Yarıyor göğsümü çılgın bir elem,
Patlıyor içimde sayısız fişek!
Feryada kurulu zemberek:
Çığlığa sarılmış gibidir Annem!
Bir dehlize varmış yollarım, gerçek:
Türkülerde gurbet, şarkılarda gam;
Akşam var ömürde hudutsuz akşam;
Uçar gider ufuklara bir meram,
Ağlar başucumda bir kanlı melek!
Gönlüm Kerbela’ya benzese gerek:
Her yönden esiyor boğucu bir sam!
Bir ölüm bilirim sevdalara denk:
Hem Azrail ağlar, hem güller ağlar!
Yalnızlık dolusu yükselir duvar;
Bu kurak iklimde kol gezer esrar,
Hududsuz çöl gibi kavrulur yürek!
Kimseler duymasın, bilmesinler tek:
Bende kainata yeter hüzün var!
Zamanla aram yok, kırılmışım pek!
Kalmış bir kenarda sevgim, hasretim;
Dilimde mısralar ne kadar yetim:
Başka türlü olamazdı cinnetim!
Ne kuğu var, ne göl, ne de bir ahenk;
Suz-i dil faslını geçiyor felek:
Başlıyor ey hüzün sana hicret’im!
2. Göçtü İsmet
Vücudun yurdunda bir candı adın,
Derviş güllerine boyandı adın.
Şu devran içinde hicrandı adın,
Bir güzel sadayı duyandı adın:
İsmeti’im, dillerin sadasız kaldı,
Gün bitti… geceler rü’yasız kaldı!
Yollarda çaresiz bin can ağlasın!
Göçen kainata zaman ağlasın!
Reva mıdır bir Erzincan ağlasın?
Sana bu talihsiz vatan ağlasın!
İsmet’im, lügatler manasız kaldı,
Kurduğun dünyamız dünyasız kaldı!
Takdirin sırrını kimden sorayım?
Bilir mi ki bir hekim’den sorayım?
Söyler mi derd-i elim’den sorayım?
Rab bildiğim o Kerim’den sorayım?
İsmet’im, yar sazı icrasız kaldı,
Derdimiz devasız… devasız kaldı!
3. Son Yolculuk
Yılların ardında kaldı son sefer
Yollarda duyulmaz oldu son çığlık.
Karların altında söylenir artık
Kainatımda bu hududsuz mahşer:
Dağlar avucumda dökülür gider.
4. Sükut Akşamları
Görmüş ıstırabı bin türlü güvercinim!
Sükut inivermiş şu çınar gövdesine…
Halbuki suların şarkısı şırıl şırıl,
Gülmek kadar, hatta ağlamak kadar güzel!
Gel gör beyazlara süzülen kanatların,
Sevgili baharı kışa sunmuş ne çare!
Kapılar bu akşam sürgülü güvercinim!
Meğer akşamları bölecekmiş bu yollar!
Dağ dağ inecekmiş kan gölü güvercinim!
Renkler solacakmış özleyişin kolunda,
Seni gökyüzünde kandiller saracakmış:
Sağnaklar indiren yüreğinde bu matem!
Ne kadar ağırmış küçük başında hüzün:
Kaç zamandır yüzün örtülü güvercinim!
Sorular içinde ayaz gibi bu akşam!
Sorsam bilir misin unutulmuş baharı?
Nerede bıraktın o tülü güvercinim?
Geceye sunduğum şiirler uçta sana!
Nerde son kucağı kim bilir bunca “ah”ın?
Bir şehrin olmalı güllerde gülümseyen:
Sevgi dantel dantel örtülü güvercinim!
Nazlı uçuşlara bağladığın bir gönül,
Boynu bükük gider arzulara bu akşam.
İnsanlar dökülür göğsüne sokakların:
Orada sancımız gömülü güvercinim!
Bu manzara yalnız ağıt hissi verse de;
Sen yine bu akşam baharı söyle bana:
Nasıldı kızaran son gülü güvercinim?
5. Tanzir Gibi
Sorsan bana izah edemem ben neni sevdim?
Bir anladığım var ise ancak seni sevdim
Sanmam ki güzel gözlerinin rengini sevdim,
Etvarını, endamını, ahengini sevdim.
Kalbinde gönül sözlerimin devrini sevdim,
Hayret! Seneler geçti ve ben cevrini sevdim!
Öptüm, güzelim ruhunun aksettiği her anını sevdim,
Hatta kanayan bir yara hicranını sevdim!
Duydum: Dudağından dökülen cümleni sevdim,
Gördüm: Yanağından süzülen damlanı sevdim!
An oldu saadet oluverdin onu sevdim,
An oldu felaket oluverdin bunu sevdim.
Sevdim seni ey can, yenilerden yeni sevdim!
Sevdim seni, aşkın bu güzel dinini sevdim!
Sorsan bana izah edemem ben neni sevdim?
Bir anladığım var ise ancak seni sevdim!
6. Rıhtımda
Durmadan rüzgârlar öper sâhili,
Dikilir ufkuma gözlerin, neden?
Ve neden ömrümü sarmış emeli?
Bin defâ bölünen uykularımda
Ölmeye çağırır dizlerin, neden?
Atılmak isterim dalgalarına,
Ben bu sâhillerde kalamam, neden?
Eklenir bugünler, dünler yarına,
Göğsümde feryâdı sular durur da,
Bu sükût en güzel bir makam, neden?
Nice sabahları beklerim, fakat,
“Hasret”tir seherde tek sözüm, neden?
İçimde bir ölüm, içimde hayat..
İçimde bir uçuş, içimde fezâ…
Seni anlatmaya dilsizim, neden?
Hangi dağa sır vermeli bu sevdâ?
Böyle günden güne beterim, neden?
Hangi kavuşmadır, bu hangi vedâ?
Varlığı yokluğu sende unuttum,
Yalnız sana doğru seferim, neden?
Açılan bir gülüş, dudaklarında,
Sesinle çağlayıp dökülür, neden?
Gel gör ne çekilir uzaklarında..
Yaşarım sevmeyi îman gibi ben,
Bana gelmek sana küfürdür, neden?
Uçurur hislerim meleklerini,
Gelmezsin geceye sabâha, neden?
Koklayım isterim çiçeklerini,
-Delice çağıran ellerin bilmez-
Gözlerim ıslanır her defâ, neden?
..Durmadan rüzgârlar öper sâhili,
Dikilir ufkuma gözlerin, neden?
Ve neden ömrümü sarmış emeli:
Bin defâ bölünen uykularımda,
Ölmeye çağırır dizlerin, neden?
7. Şimdi Bir Ney Ahengi
Şu Yemyeşil vadi şeceresinde ağlar
Nasıl bir hasretler her keresinde ağlar
Ağlamak düşer mi biz var iken vadiye
Ki bizim bahtımız gör neresinde ağlar
İdraki dirilten yüce bir sesten uzak
Ruhumuz “üç gün”ün cenderesinde ağlar
Güllerin mevsimi kararmış ufka esir
Yar böyle perişan penceresinde ağlar
Feryadımız arşı delecekmiş bilen kim
Dil vermez gönlümüz hançeresinde ağlar
Sevgili canların yüreği kan sızdırır
Ancak seven bilir “dil yaresi”nde ağlar
Bir neyzen inceden hatırlatır gerçeği
Yanmış nefesimiz baş paresinde ağlar
Ve öper toprağı her damlası Yağmur’un
Hem sevda derdinde hem çaresinde ağlar
8. Rüya
Dalgalar sahili duymakta bugün
Taş yürekler bile sevmekte bugün
Ben deyim on, siz deyin bin yıl için
Bahtımız kendini övmekte bugün.
İnsanın varlığı eşyaya sıcak
Burda birleştiği örnekte bugün.
Uçuşun kuşlarım, artık uçuşun
Ki Kerem Aslı’yı görmekte bugün.
Okşayın göklere ermiş başımı
Okşayın sevgili gerçekte bugün
9. Bindokuzyüz 75
Bu mevsim geldi gitmez… gün bile yalnız doğar;
Dala konmaz serçeler unutulmuş seherde.
Ne ses gelir zamandan, ne eser şimdi rüzgar;
Sade susmuş bülbüle güller ağlar bu yerde,
Dala konmaz serçeler unutulmuş seherde.
10. Arz-ı Hal
Size “Dost” demişti sahib-i assli
Biz buna ne kadar yakınız Ey Dost?
Dile dil vermedi muhabbet faslı,
Bilemedik iştiyakınız Ey Dost!
Biz şaşkın insanlar kendine yaslı,
Yalnız bencilliğe yakınız Ey Dost!
Kalbimiz sevgisiz, dünyalı, paslı,
Kılıcını kesen bir kınız Ey Dost!
Ufuklar karanlık, aynalar sisli,
Görmedik bir türlü biz kimiz Ey Dost!
Size “Dost” demişti sahib-i assli
Biz buna ne kadar yakınız Ey Dost?