Zenbilli Ali Efendi kimdir? Biyografisi ve hayatı

Sayfamızda, Zenbilli Ali Efendi hayatı, kısaca özeti, Zenbilli Ali Efendi hangi padişah zamanında Şeyhülislamlık yapmıştır gibi sorularınıza cevaplar bulacaksınız.

Zenbilli Ali Efendi, 1445 yılında Aksaray’da doğmuş ve üç Osmanlı padişahına şeyhülislâmlık yapmış velilerden biridir.

Bulunduğu dönemin en önemli şahsiyetlerinden birisidir. Zembilli Ali Efendi insanüstü özellikleriyle herkesi kendine hayran bırakan vasıflara sahiptir. Ondaki bu veliliği gören Osmanlı Sultanları da kendisini hep önemli görevlere vermişlerdir. Şimdi burada bu kişi ile alakalı neler yazacağımızı açıklayalım ve konumuza geçelim.

Sayfamızda Zenbilli Ali Efendi hayatı, kısaca özeti, Zenbilli Ali Efendi hangi padişah zamanında Şeyhülislamlık yapmıştır gibi sorunlarınıza cevaplar bulacaksınız.

Zenbilli Ali Efendi Kimdir?

Aksaray’da 1445 yılında doğan Zenbilli Ali Efendi gerçek adı Ali Cemali Efendi‘dir. Anadolu’nun en önemli şahsiyetlerinden birisi olan Cemaleddin Aksaray’ının torunudur. Tedris hayatına daha beşikte başlamıştır. Müthiş hafızası ile herkesi kendine hayran bırakır. Bir kere bile okuduğu kitapları ezbere aklından söyleyecek kadar gelişmiş hafızaya sahiptir. Ondaki bu cevheri gören hocaları onu Molla Hüsrev’e gönderirler.

Ona öğrenmesi gerekenleri öğretene Molla Hüsrev, “Bunlar işin zahiridir şimdi sırlara ersen gerek. Bir Hak aşığı bul ve ona köle ol!” der.

Tam bu zamanlarda karşısına Ebûl Vefa gibi bir veli çıkar. İşte böylesi genç ve bilgili biri, adı sofuya çıkan padişahın gözünden kaçmaz. II. Bayezid O’nu sürekli takip eder. Bursa, İznik ve Bâyezid medreselerinde ders verdirir. Sonra tutar şehzadeler şehri Amasya’ya Müftü atar.

Görünen o ki Ali Cemali Efendi’nin önü açıktır. Ancak o devlet erkânı ile haşır neşir olmaz. Gecesini gündüzünü işine verir. Hâlbuki bulunduğu mevki birileri ile iyi geçinmeyi gerektirir. Mübarek makamında gözü olanları fark edince “Meraklısına mübarek olsun!” der, devlet kapısını terk eder. Çeker çarığını, düşer yollara.

Zenbilli Ali Efendi biyografisi ve hayatı

Şeyhülislam Oldunuz

Ali Cemali Efendi, Resulullah aşığıdır. İçindeki coşkunun seline kapılır Haremeyn’e gider, hacceder. Mükerrem Mekke’de ve Münevver Medine’de ilim meclislerine katılır. Feyz devşirir dervişçesine. Derken Kahire’nin ilim iklimi onu cezb eder, tam bir yıl kütüphane kütüphane gezer, medreselerde ders dinler. Osmanlı tedrisatı ile Arap tedrisatını mukayese eder. Buralarda daha ne kadar kalmayı düşünür bilemeyiz, ancak II. Bayezid onu Dersaadet’e çağırır. “N’olur, Buyurun Hocam!” der “Şeyh-ül İslâm oldunuz!”

Ali Cemali Efendi zühdü ve takvası ile tanınır. Onda zerre kadar rütbe, şöhret hırsı yoktur. Hal böyle olunca doğru bildiğini söylemekten çekinmez. Belki de bu yüzden ölünceye kadar (tam 24 yıl) makamında kalır. Bayezid-i Veli’nin ardından Yavuz ve Kanuni gibi iki zirveye hizmet eder.

Bir gün Yavuz Sultan Selim’in birkaç memurun kafasını vurduracağını duyar. Tutar eteğini saraya koşar. Divan toplantısına rağmen Padişaha çıkar. Yavuz tavizsizdir. “Vazifelerini ihmal ettiler hocam” der, “cezalarını versem gerek!”

Zembilli Ali Efendi kaşlarını çatar: “Benim şeyhülislamlıktan anladığım tek şey var!” der, “Senin ahiretini kollamak. Halbuki sen vebale yürüyorsun. İnan, elim azaba duçar olursun. Benden söylemesi!” Ve çeker kapıyı gider.

Yavuz’a tek söz düşer “Öyleyse affettik gitti!”

Sultan Selim çok celallidir. Evet, devlete millete yararlı olanları mükafatlandırmayı da bilir, ancak en ufak hatayı cezalandırmadan duramaz. Yavuz tez parlar, ama haksız yere can yakamaz. Zira Zembilli Ali Efendi mazlumların sığınağıdır. İşte genç Sultan Şeyhülislâmını bu yüzden çok sever. Bu pervasız ihtiyarın gölgesi yeter ona. Yoksa ahiretteki hesabı çetin olacaktır.

Zenbilli Ali Efendi Hikayesi

Mübarek mütebessimdir, refiktir, yumuşaklığı sever. Ufacık çocukları bile muhatap edinir, onlara nasihat eder. İnsanların çekinmeden soru sorabilmelerini çok ister. Ancak üç kıtaya yayılan bir imparatorluğun şeyhülislamı halkın gözünde destan kahramanı gibidir. O, ne kadar mütevazı olursa olsun, karşısındakileri ter basar, huzurda sıkılırlar. Mübarek pratik bir yol bulur. Zembilini camdan sarkıtır. Sorusu olan bir kağıda yazıp zembile bırakır. Mübarek derhal cevabını yazar ve yine zembille sallandırır aşağı. Düşünürseniz zor iştir. Her gün önünüze gelen yüzlerce kağıt ve birbirine benzeyen sıradan sualler. Ama o bunu kurtuluşunun sermayesi bilir. Öyle ya, insanlara Allah’ın dinini öğretmekten güzel iş mi vardır?

Mübarek çok merhametlidir, kendisine ve çevresindekilere yapılanları görmezden gelir, ancak mukaddesatımıza saldıranlara acımaz. Hatta sultanı tavır koymaya zorlar. Yavuz’u Çaldıran savaşına sürükleyenlerden biri odur. Yine Mısır Seferini sonuna kadar destekler.

Rodos’ta geçen yıllar

Kanuni bütün Avrupa’yı hizaya sokar. Ancak Rodos hâlâ Akdeniz’in çıbanıdır. Zembilli Ali Efendi Padişah’ı sefere inandırır. Mübarek gözü kara bir cihat sevdalısıdır. Hatta yiğitlere yoldaş olur, adanın fethine katılır. Eli kanlı eşkıyalara, fitneci şövalyelere karşı savaşır. Rodos ele geçince burada kalmaya niyetlenir. Ömrünün son demlerini yerli halka İslamiyet’i anlatmakla geçirir. Burada medreseler, imaretler kurar ve ileri yaşına rağmen yıllarca imamlık yapar. Nice Rum’un hidayetine vesile olur ki, Rodoslu Müslümanların mayasında onun gayretleri vardır.

Mübareğin sonu hoş olur. Ayan beyan ölüme hazırlanır. O gün görülmedik şekilde neşelidir ve çevresindekilerle tek tek helalleşir. Talebeleri ayrılık vaktinin geldiğini anlar, çok ağlarlar.

Exit mobile version