Ahmet Haşim şiirleri
Bu sayfada
Ahmet Haşim’in en güzel ve kısa şiirleri
1887 yılında Bağdat’ta doğan şair, 46 yaşında 4 Haziran 1933’te İstanbul’da öldü. On şiirden oluşan ilk şiir kitabı “Göl Saatleri” 1921’de yayınlandı. Ahmet Haşim şiir anlayışı olarak sembolizm akımından etkilenmiştir. Genel olarak şiirlerinde anne sevgisi, ölüm, yalnızlık, hüzün, akşam kızıllığı, sonbahar ve aşk gibi konuları işlemiştir. Ahmet Haşim’in şiirleri arasında “Göl Saatleri” en önemli ve en sevilen eserlerinin başını çekmektedir. “Gece” ve “Merdiven” diğer önemli eserleri olarak kabul edilir. Bu yazımız içerisinde Ahmet Haşim’in en kısa şiirleri de dahil olmak üzere en güzel 16 şiirini hazırladık.
İşte Ahmet Haşim şiirleri:
1. Bahçe
Bir Acem bahçesi, bir seccade
Dolduran havzı ateşten bade.
Ne kadar gamlı bu akşam vakti
Bakışın benzemiyor mutade.
Gök yeşil, yer sarı, mercan dallar
Dalmış üstündeki kuşlar yâda.
Bize bir zevk-i tahattur kaldı
Bu sönen, gölgelenen dünyada.
Ahmet Haşim
2. Karanfil
Yârin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil,
Ruhum acısından bunu bildi!
Düştükçe, vurulmuş gibi, yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler,
Gönlüm ona pervane kesildi.
Ahmet Haşim
3. Bir Yaz Gecesi Hatırası
İşveyle, fısıltıyla, gülüşle
Olmuş şeb-i sevda yine bîhâp;
Oklar gibi saplanmada kalbe,
Düştükçe semadan yere mehtap…
Bûseyle kilitlenmiş ağızlar,
Gözler neler eyler, neler işrâp;
Uçmakta bu ateşli havada,
Vuslat demi bir kuş gibi bitap.
Ahmet Haşim
4. Süvari
Şu bakır zirvelerin ardından
Bir süvari geliyor kan rengi.
Başlıyor şimdi melül akşamda
Son ışıklarla bulutlar cengi…
Bir bakır tasta alev şimdi havuz
Suya saplandı kızıl mızraklar.
Açılıp kıvranarak göklerde
Uçuyor parçalanan bayraklar.
Ahmet Haşim
5. Parıltı
Ateş gibi bir nehir akıyordu
Ruhumla o ruhun arasından,
Bahsetti derinden ona hâlim
Aşkın bu unulmaz yarasından.
Vurdukça bu nehrin ona aksi,
Kaçtım o bakıştan, o dudaktan;
Baktım ona sessizce uzaktan,
Vurdukça bu aşkın ona aksi
Ahmet Haşim
6. Orman
Su değil, mesimin havası akan
Duyduğun yaprağın, dalın sesidir
Suda yıldızların parıltısıdır
Bu karanlıkta bazı bazı çakan.
Ahmet Haşim
7. Şafakta
Dönsek mi bu aşkın şafağından,
Gitsek mi ekâlîm-i leyâle?
Bizden daha evvel erişenler,
Ağlar bugün evvelki hayâle…
Dönmek mi? Ne mümkün geri dönmek,
Düştüyse gönüller bu melâle?
Bir eldir ufuklardan uzanmış,
Zulmet bizi çekmekte visâle.
Ahmet Haşim
8. Gece
Titreyen ellerimle penceremi
Açtım afaki leyle karşı… Yine
Gecenin gölgeden manazırına
İmtizac eylemiş nücumü bahar…
Sihri eb`at içinde şimdi gümüş
Bir sehap andıran miyah uyumuş..
Kalbi seydayı leyl olan rüzgar
Esiyor gölgelerde velvelekar…
Ah o bir aşkı bi-tenahi mi
Geceden, tudei manazırdan
Yükselen rasei humarü buhar?
Sanki hulyayı vasla müstağrak
Sebi bir itri hisle doldurarak
Dolaşan, titreşen kadınlardı…
Sanki bir savti gaibü mühtez
Kalbe bir aşkı bi-vefa yetmez
‘Seviniz, muttasıl sevin! ‘ derdi
Ahmet Haşim
9. Akşam Yine Toplandı Derinde
Canan gülüyor eski yerinde
Canan ki gündüzleri gelmez
Akşam görünür havuz üzerinde,
Mehtab, kemer taze belinde
Üstünde sema, gizli bir örtü
Yıldızlar, onun gülüdür elinde.
Ahmet Haşim
10. Merdiven
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak..
Sular sarardı… Yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta..
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller..
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller..
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta.
Ahmet Haşim
11. Bülbül
Bir gamlı hazânın seherinde,
Israra ne hacet yine bülbül?
Bil, kalbimizin bahçelerinde,
Can verdi senin söylediğin gül.
Savrulmada gül şimdi havada,
Gün doğmada bir başka ziyada.
Ahmet Haşim
12. Mukaddime
Zannetme ki güldür ne de lale,
Ateş doludur, tutma yanarsın
Karşında şu gülgûn piyale..
İçmişti Fuzûlî bu alevden,
Düşmüştü bu iksir ile Mecnun
Şi’rin sana anlattığı hale…
Yanmakta bu sagardan içenler,
Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı
Baştan başa efgan ile nale…
Ateş doludur, tutma yanarsın
Karşında şu gülgûn piyale.
Ahmet Haşim
13. Bir Günün Sonunda Arzu
Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümâyân,
Güller gibi… sonsuz iri güller,
Güller ki kamıştan daha nalân
Gün doğdu yazık arkalarından!
Altın kulelerden yine kuşlar,
Tekrârını ömrün eder i’lân,
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam,
Âlemlerimizden sefer eyler?
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstünde sema kavs-i mutalsam!
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
Ahmet Haşim
14. O Eski Hücreye Benzer ki
Ziya-yı şemse kapanmış bütün deriçeleri
Bir öyle hücreye benzer ki ömrümün kederi.
Gubar-ı ye’s ü fena sinmiş orda elvana
Emel, heves bırakılmış sükut u nisyana.
Bütün hadayık-ı histen o toplanan ezhar
Uyur mekaabir-i minada bi-ümid-i bahar.
Bu penbe gül, bu gül ağır ağır erimiş
Üzerlerinde değiştikçe her mükedder kış.
Ocak harab ü tehi, lamba kimsesiz, a’ma
Bu samt-ı haste eder hüzn ü uzleti ima.
Soluk cidara asılmış, durur garik-i melal
O çehreler ki uyur gözlerinde eski hayal…
O eski hücreye benzer ki ömrümün kederi
Çekilmiş ufk-ı teselliye karşı perdeleri.
Ahmet Haşim
15. Göl Saatleri
Mukaddeme
Seyr eyledim eşkâl-i hayâtı
Ben havz-ı hayâlin sularında.
Bir aks-i mülevvendir onunçün
Arzın bana ahcâr ü nebâtı.
(Göl Saatleri)
I
Öğle
Yeşil sularda büyük inciden çiçekler açar.
Gümüş böcekler okur âba bir neşîde-yi hâb,
Durur sevâhilin üstünde, bî-heves, bî-tâb,
Güneş zîyâsını içmiş benât-ı hâb ü serâb..
(Göl Saatleri)
II
Öğleden Sonra
İçer gümüş kıyılardan remîde âhûlar
Ve onların sesi eyler bütün sükûtu harâb;
Eder bu da’veti, durgun sulardan, istiğrâb
Gürültüsüz ve uzak mâi diğer âhûlar
(Göl Saatleri)
III
Akşam
Susar meşâcir-i pür-şâm içinde bülbül-i âb,
Sular semâ-yı hayâlâtı eyler istîâb:
Döner bu sâhil-i nîlîye gölgeden kuşlar
Ağızlarında güneşten birer kızıl dür-i nâb.
(Göl Saatleri)
IV
Gece
Nücûm ü mâhı dökülmüş semânın eşcâra,
Melûl manzaralar şimdi bir gümüşlü sehâb;
Derin sulardaki ecrâmı avlayan kuşlar
Eder havâli-yi pür-nûr-ı mâh-tâba şitâb…
(Göl Saatleri)
V
Gece Yarısı
Ve ansızın suya etmekle mâh-ı dür sukut
Miyâh-ı ruhumu andırdı safha-yi tâlâb:
O rûh içinde muzî bir garîb nilüfer
Bütün elemlerin üstünde müncelî ter-ü-tâb…
(Göl Saatleri)
VI
Seher
Ağaçların seheri zirvesinde titreşiyor
Tuyûr-ı fâniye-i âlem-i tahayyül ü hâb.
Semâyı kaplayacak, şimdi, gâzeler gibi nûr
Zavallılar kalacaklar esîr-i ufk u türâb.
Ve onların gözü eyler nücûm-ı fecre itâb,
Ve onların sesi eyler “nihâyet”i işrâb…
16. O Belde
Denizlerden
Esen bu ince hava saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-ı şâma bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen,
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ,
Ne de âlâm-ı fikre bir mersâ
Olan bu mâi deniz,
Melâli anlamıyan nesle aşina değiliz.
Sana yalnız bir ince taze kadın,
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefil iştihâ, bu kirli nazar
Bulamaz sende bende bir mâna,
Ne bu akşamda bir gam-ı nermin,
Ne de durgun denizde bir muğber
Lerze-i istitâr ü istiğnâ.
Sen ve ben
Ve deniz
Ve bu akşam ki lerzesiz, sessiz
Topluyor bûy-ı ruhunu gûya
Uzak
Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre müebbet bu yerde mahkûmuz…
O belde
Durur menâtık-ı dûşize-i tahayyülde;
Mâi bir akşam
Eder üstünde daima ârâm;
Eteklerinde deniz
Döker ervâha bir sükûn-ı menâm.
Kadınlar or’da güzel, ince, saf, leylîdir;
Hepsinin gözlerinde hüznün var,
Hepsi hemşiredir veyahut yâr;
Dilde tenvîm-i ıstırabı bilir
Dudaklarındaki giryende buseler, yahut,
O gözlerindeki nîlî sükût-ı istifhâm.
Onların ruhu şâm-ı muğberden
Mütekâsif menekşelerdir ki
Mütemâdi sükûn u samtı arar;
Şu’le-i bîziyâ-yı hüzn-i kamer
Mülteci sanki sade ellerine.
O kadar nâtüvan ki, ah, onlar,
Onların hüzn-i lâl ü müştereki,
Sonra dalgın mesâ, o hasta deniz
Hepsi benzer o yerde birbirine…
O belde
Hangi br kıt’a-i muhayyelde?
Hangi bir nehr-i dûr ile mahdut?
Bir yalan yer midir, veya mevcut,
Fakat bulunmıyacak bir melâz-ı hulya mı?
Bilmem… Yalnız
Bildiğim, sen ve ben ve mâi deniz
Ve bu akşam ki eyliyor tehzîz
Bende evtâr-ı hüzn ü ilhamı.
Uzak
Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak,
Bu neyf ü hicre müebbet bu yerde mahkûmuz.
Ahmet Haşim
Ahmet Haşim, çağdaş Türk şiirinin ilk örneklerini veren şair olmasının yanında Türk edebiyatının en önemli şairlerinden biridir. Bu yazımız içerisinde Ahmet Haşim şiirleri nelerdir sorusuna cevap aranmış olup, en güzel ve kısa 16 şiiri yayınlanmıştır.