Arif Nihat Asya şiirleri
Bu sayfada
Arif Nihat Asya’nın en güzel ve kısa şiirleri
Arif Nihat Asya, 7 Şubat 1904’te İstanbul Çatalca’da doğan, 70 yaşında iken 5 Ocak 1975’te Ankara’da vefat eden şair, öğretmen ve siyasetçidir. Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önemli temsilcilerinden biri olan Asya’nın ilk şiir kitabı “Heykeltıraş” 1924’te yayımlanmıştır.
Arif Nihat Asya şiirlerinde yurdun güzelliklerini ve doğasını anlatır. Kimi zaman yergici olsa da Türklüğü yücelten şiirler yazmıştır. Şiirlerinde genellikle Türkçülük, milliyetçilik, kahramanlık, din, aşk, tabiat ve memleket gibi konuları işlemiştir. Arif Nihat Asya’nın en önemli şiirleri arasında “Bayrak” şiiri gelirken, diğer sevilen eserleri ise “Fetih Marşı” ve “Dua” şiirleridir. Bu yazıda, Arif Nihat Asya’nın en kısa şiirleri de dahil olmak üzere en güzel 16 şiirini hazırladık.
İşte, Arif Nihat Asya şiirleri:
1. Mars
Gök mavi, başak sarışın…
Tadı ne güzel barışın.
Karları ılık olacak
Yarın yuvalarda kışın.
On altı yaş kucağına
Koşabilir yirmi yaşın
Kanatları üzerinde
Aşkın, dileğin, alkışın.
Gök mavi, başak sarışın…
Tadı ne güzel barışın!
Fakat senin on savaşa
Değer, ey yurt, bir karışın
Arif Nihat Asya
2. Ağıt
Ağlayın, parmakları nur
Sularından kınalı kızlarım,
Ağlasın Meraga göklerinden
Meraga’ya bakıp yıldızlarım!
Yollara Kürşad’lar uzanmış, ölü…’
Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü!
Yiğitlerim uyur gurbet ellerde..
Kimi Semerkant’ta bekler beni,
Kimi Caber’de…
Caber yok, Tiyanşan yok, Aral yok.
Ben nasıl varım?
Ağla, ey Tanrı dağlarından
İndirilmiş Tanrım!
Arif Nihat Asya
3. Mavi
Kayıklarla kayıkçılar
Dalgıçlarla balıkçılar
Bilirsin ne ister, deniz!
Kendini bu isteklerin;
Yelkenlerin küreklerin
Altına seriver, deniz!
Balıkların kandillerin
Ne varsa olsun ellerin
Bana mavini ver deniz
Arif Nihat Asya
4. Seni
Sana vermiş veren, sulardan ses
Sana vermiş veren, şiirden dil…
Yaratılmışsın ayrı topraktan…
Hamurun, toprağın bizimki değil!
Saçların var ki başka türlü sarı
Gözlerin var ki başka türlü yeşil
Yâri olmuş vücudun üstünde
Ne güzel şey çocuk yüzün, çil çil!
Bu köpükler, bu dalgalar, bu güneş…
Hepsi birden diyor: Geliş, serpil!
Nefesin var ki başka türlü sıcak
Gözlerin var ki başka türlü yeşil
Arif Nihat Asya
5. İnanmak
Bardaktan seni içmek
Seni teneffüs etmek havada…
Dolaşmak, dolaşmak sana dönmek
Seni bulmak yuvada…
Yolumuzda aylar, yıllar
Basamak basamak…
Basamakların çıkamadığı yere
Kanatlarınla çıkmak…
Boşaltmak takvimden günleri
Günlerin üstünden yollara bakmak
Rüzgarla esmek, sularla akmak…
Baharı yollamak yollara
Alıkoymak bir nisanın tadını…
Dışarda herkes gibi seslenmek sana
Ve koynunda söylemek asıl adını…
İnanmak, inanmak, inanmak
Ninnilerinle uyuyup, türkülerinle uyanmak…
Arif Nihat Asya
6. Bayrak
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü.
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku ne keder…
Gölgende bana da, bana da yer ver!
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar!
Yurda, ay-yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı…
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim;
Yer yüzünde yer beğen:
Nereye dikilmek istersen
Söyle seni oraya dikeyim!
Arif Nihat Asya
7. Vatan
Ezanımdan alışıp tekbire,
Buldunuz mutluluk, imanımla…
Vatan ettim sizi ey topraklar
Beş vakit damgalayıp alnımla
Arif Nihat Asya
8. Çocuk ve Ağaç
Çocuk, çok sevdi ağacı…
Verirdi ona, her kış
Çiçekleri olaydı!
Ağaç, çok sevdi çocuğu…
Öperdi altın saçlarından
Dudakları olaydı!
Ve ona öptürmek için,
Eğilirdi yerlere kadar;
Yanakları olaydı
Dökerdi önüne hepsini
Gümüşten, altından, sedeften
Oyuncakları olaydı!
Ve çocuk gittikten sonra,
Böyle kalır mıydı ağaç?
Ne olurdu onunda
Bacakları olaydı,
Ayakları olaydı!
Arif Nihat Asya
9. Kalk Yiğidim
Kalk yiğidim, yine dağ başını duman aldı…
Parçalandı bir kıtanın toprakları,
Aslan payını aslan olmayan aldı…
Kalk yiğidim, yine dağ başını duman aldı.
Tulgalı, tulgasız başlar alayı…
Kanadlı, kanadsız kuşlar…
Aşılmamış dağlar, çıkılmamıs yokuşlar…
Dağları, tasları akar sulariyle
Şu tanıdık toprakta
Bir büyük dünya parçası
Fatihini aramakta.
Dünyayı ahretten ayıran
Duvarları yık da gel,
Ay doğar gibi, gün doğar gibi
Şu kıpkızıl ufuktan çık da gel!
Kalk yiğitim, yine dağ başını duman aldı.
Parçalandı bir kıtanın toprakları;
Aslan payını aslan olmayan aldı…
Kalk yiğitim, yine dağbaşını duman aldı.
Arif Nihat Asya
10. Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor
Şehitler tepesi boş değil,
Biri var bekliyor.
Ve bir göğüs, nefes almak için;
Rüzgar bekliyor.
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye?
Destanını yapmış, kasideye kanmış.
Bir el ki; ahretten uzanmış,
Edeple gelip birer birer öpsün diye faniler!
Öpelim temizse dudaklarımız,
Fakat basmasın toprağa, temiz değilse ayaklarımız.
Rüzgarını kesmesin gövdeler
Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar, kasideler.
Geri gitsin alkışlar, geri,
Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!
Ona oğullardan, analardan dilekler yeter,
Yazın sarı, kışın beyaz çiçekler yeter!
Söyledi söyleyenler demin,
Gel süngülü yiğit, alkışlasınlar
Şimdi sen söyle söz senin.
Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor!
Ve bir bayrak dalgalanmak için;
Rüzgar bekliyor!
Destanı öksüz, sükutu derin meçhul askerin;
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye?
Arif Nihat Asya
11. Dağlara
Doruk beyaz, dere mavi;
Etekler, yeşil çuhadan..
Dağlar, koskoca dünyayı
İkiye böler ortadan…
Ki nesi kalır dünyanın
Dağları çeksen aradan?
Kartal, süzülür yuvadan;
Yuvası vardır kayadan.
Dağlarda kartopu diye
Birbirine ay atan
Kızlar… ki dudakları al…
Alları, değil boyadan.
Dağ uykulariyle mahmur
Yüzlerini, gün doğmadan,
Seyrederler, ya suyun ya
Ayın tuttuğu aynadan.
Yaratırken şu dünyayı
Yeri, göğüyle yaradan,
Dağı sahiden yaratmış,
Geri kalanı şakadan!
Kurtlarına helâl olsun
Ne alırlarsa ovadan!
Arif Nihat Asya
12. Fırat
Şu mavi dağların uzaklarında
Bir akar suyun adıdır “Fırat”
Ve sevdiğim çocuğun dudaklarında
Sevdiğim bir türkünün adı…
Türkünün tadına karışır
Söyliyen dudakların tadı.
Ey beyaz çocuk, sarışın çocuk,
Dilinde herşey güzelleşen
Cana yakın çocuk…
Kızım, kardeşim…
Günler, geceler ötesi,
Gelirse beklediğim
Masal gecesi;
Şu fani dünyada her murad olsun
Ve senden doğacak kızımın
Adı “Fırat” olsun!
Arif Nihat Asya
13. Dua
Biz, kısık sesleriz… minareleri,
Sen, ezansız bırakma Allah’ım (cc)!
Ya çağır surda bal yapanlarını,
Ya kovansız bırakma Allah’ım (cc)!
Mahyasızdır minareler… göğü de,
Kehkeşansız bırakma Allah’ım (cc)!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah’ım (cc)!
Bize güç ver… cihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allah’ım (cc)!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah’ım (cc)!
Bilelim hasma karşı koymasını,
Bizi cansız bırakma Allah’ım (cc)!
Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah’ım (cc)!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah’ım (cc)!
Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız;
Ve vatansız bırakma Allah’ım (cc)!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah’ım (cc)
Arif Nihat Asya
14. Fetih Marşı
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek
Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın?
Fatih’in İstanbul\’u fethettiği yaştasın.
Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden…
Senin de destanını okuyalım ezberden…
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden…
Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın…
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.
Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini…
Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini
Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.
Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleyman’dır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır.
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.
Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!
Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin… Millet yürüyecek arkandan!
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan….
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasin;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın…
Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.
Arif Nihat Asya
15. Masallarla
Benim de bir annem olsa annemin
Beşiğini seve seve sallardım;
Gülse güller açılırdı içimde
Ve ağlasa inci inci ağlardım.
Işılda ey mavi saray ışılda:
Pırıl pırıl şehnişinler, kapılar…
Senin kırk gün, kırk gecelik düğünün,
Benim kırk gün, kırk gecelik yasım var.
Sesler gelir sarnıçların dibinden:
-Çıkayım mı, çıkayım mı?
Çık da gör!
Bir yakılmış, bir yıkılmış yerdeyiz…
Daha neler yıkacaksın yık da gör!
Çağlar yüksük dolusuymuş ve hayat
İki iğne bir çuvaldız boyu yol…
Söyle anne: Neye yarar, niçindir
Demir çarık, demir asa, demir kol?
Oğlun oldum ey anneler annesi…
Türküce de masalca da bilirim,
Şehnişinden sarkıtırsan saçını
Saçlarına tırmanarak gelirim.
Arif Nihat Asya
16. Anne
İlk kundağın
Ben oldum, yavrum;
İlk oyuncağın
Ben oldum!
Acı nedir
Tatlı nedir… bilmezdin…
Dilin damağın
Ben oldum!
Elinin ermediği
Dilinin dönmediği
Çağlarda, yavrum
Kolun kanadın
Ben oldum
Dilin dudağın
Ben oldum
Belki kıskanırlar diye
Gördüklerini
Sakladım gözlerden
Gülücüklerini…
Tülün duvağın
Ben oldum!
Artık isterlerse adımı
Söylemesinler bana
“Onun annesi” diyorlar…
Bu yeter sevgilim, bu yeter bana!
Bir dediğini iki
Etmiyeyim diye öyle çırpındım ki
Ve seni öyle sevdim sana
O kadar ısındım ki
Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim
Gün oldu, kırdın…
İncinmedim;
İlk oyuncağın,
Ben oldum, yavrum
Son oyuncağın
Ben oldum…
Layık değildim
Layık gördüler
Annen oldum yavrum,
Annen oldum!
Arif Nihat Asya