Can Yücel Şiirleri
Bu sayfada
- En Sevilen ve Kısa Can Yücel Şiirleri
- 1. Kayıp Çocuk
- 2. Aşk Çocuğu
- 3. Su Gibi
- 4. Bağlanmayacaksın
- 5. Bu Da Öyle Bir Aşk
- 6. Buluşmak Üzere
- 7. Büyük Can Dedi Ki
- 8. Güzele
- 9. Kuşlar Vardır
- 10. Lapacı
- 11. Martılar Ki
- 12. Muhabbet
- 13. Poetika
- 14. Rengarenk
- 15. Sakız Ağacı
- 16. Tabir İçin Bir Rüya
- 17. Al Bir Uzun Hava
- 18. Anladım
En Sevilen ve Kısa Can Yücel Şiirleri
21 Ağustos 1926 yılında İstanbul’da doğan şair, 72 yaşında 12 Ağustos 1999 yılında İstanbul’da öldü. İlk şiirleri 1945 ve 1965 yılları arasında yazarlığını da yaptığı çeşitli dergilerde yayınlandı. Can Yücel şiir anlayışı olarak “Toplumcu Gerçekçi” akımı esintilerini üzerinde fazlasıyla taşır. Genel olarak şiirlerinde baskıya ve zorbalığa direnme konularını işleyerek, kendi dönemine yenilik katmıştır. Eserlerini daha çok kullandığı kaba diliyle yazmış olan şair, doğa, insanlar, olaylar, heyecanlar ve duygular konularını işlemiştir. Can Yücel’in en sevilen aşk şiirleri arasında “Bağlanmayacaksın”, “Su Gibi” ve “Bahar” başlıklı eserleri kabul edilir. Bu yazımız içerisinde 18 kısa ve en güzel Can Yücel şiirlerini sizlerin kullanımına sunduk. İşte Can Yücel şiirleri;
1. Kayıp Çocuk
Birden işitilmez olsun ayak seslerim;
Gölgem bir başka sokağa sapıversin;
Unutayım bir anda her şeyi,
Nerde oturduğumu,
Bir tuhaf adem olduğumu Can adında.
Aklım arayadursun başka kapılarda kısmetimi,
Ben, bilmediğim sokaklarda bir başıma;
Gönlüm öylesine geniş, öyle ferah,
İlk defa görmüş gibi dünyayı,
Bir şaşkınlık içinde, yeniden doğmuş gibi;
Hatırlamam artık değil mi, dostlar,
Hatırlamam artık garipliğimi?
2. Aşk Çocuğu
Pencerelerin kenarından
Sarkmış tül perdeleri
Pembe Evin
Uçup uçup yüz sürüyorlar
Karşı tepedeki manastırın selvilerine
Rüzgârla eğilip doğruldukça
Sardunyalar, biberiyeler,
Hiç korkma
Karada ölüm yok oğlum sana bugün
Leylekler daldı birden göğün acentasına
Gidip-gelme almak üzere Güneye hicret
Sen de gel diyorlar kanatlarıyla,
El sallıyorum ben de yattığım yerden
Leyleklere Leylim-Leylim
Diye diye
Güneşle karışık bir esinti geçiyor şakağımdan
Uzatıyorum elimi denizden yeni çıkmış senin serinliğine,
Göğsümün, karnımın, kasıklarımın, bacaklarımın
Tüyleri kamaşıyor sevinçten
Uyanıyoruz sonra
Dizine yatırıp beni çingene benlerimi sıkıyorsun
Gümüşlü zurnası dikiliyor havaya çeribaşının
Işıklar bir bahriye çiftetellisi çalıyor yüzümde
Hay Allah (cc)
Yine tutuldum galiba
Derken bir aşk çocuğu doğuyor
Çırpınan denizin karnından
Bu şiir
Ağlarken gülüyor
Ve ağlıyor gülerek
Tuzlu damlalarıyla güneşin,
Sözcükler yanıp yanıp sönerken
Körpecik teninde
Uzaylardan aparttığım yıldız bitleriyle.
3. Su Gibi
Dostlar ırmak gibidir
Kiminin suyu az, kiminin çok
Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya
İnsanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı,
Bulanık bir göl gibi.
Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi.
Uzaktan görünümü çekici, aldatıcı
İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı.
Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz;
Sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz!
İnsanlar vardır; derin bir okyanus…
İlk anda ürkütür, korkutur sizi.
Derinliklerinde saklıdır gizi,
Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız;
Yanında kendinizi içi boş sanırsınız.
İnsanlar vardır, coşkun bir akarsu…
Yaklaşmaya gelmez, alır sürükler.
Tutunacak yer göstermez beyaz köpükler!
Ne zaman nerede bırakacağı belli olmaz;
Bu tip insanla bir ömür dolmaz.
İnsanlar vardır; sakin akan bir dere…
İnsanı rahatlatır, huzur verir gönüllere.
Yanında olmak başlı başına bir mutluluk.
Sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk.
İnsanlar vardır; çeşit çeşit, tip tip.
Her biri başka bir karaktere sahip.
Görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı.
Her şeyden önemlisi insan, insan olmalı…
İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz.
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.
Dibini görürsünüz her şey meydanda.
Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda.
İçi dışı birdir çekinme ondan.
Her sözü içtendir, her davranışı candan.
4. Bağlanmayacaksın
Bağlanmayacaksın
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak.
5. Bu Da Öyle Bir Aşk
Sırtımda çıplak
Islak nefesin
Bir gidip bir geliyor
Biz senlen yatmıyoruz ki
Yaşamıyoruz da
Hep yarışıyoruz
Sen mi ben mi
Önce kim
Ölümü öldürecek diye.
6. Buluşmak Üzere
Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım.
7. Büyük Can Dedi Ki
Kovalamayın beni yatağa
Hiç uykum yok
Daha lafınıza karışacağım
Ortalığı dağıtacağım
Televizyonu kapatacağım
Ayçiçeği resmi yapacağım daha
Başparmağıma şiir okuyacağım
Islık çalacağım
Daha çok işim var
Gecenizi karartacağım
Kütahya vazonuzu kıracağım
Vakitsiz yatırmayın beni
Daha çok erken
8. Güzele
Dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık
Yalnız senin küçücük elinle yalnızlık
Kandilli ilkokulu kadar kalabalık
Zilleri çaldığında düşlerinin
Sınıfların kapıları ardına kadar açık
Gökyüzünün, denizin, toprağın, hayalle, emeğin
Haklı sınıfları
Belki de baskın korkusuyla vefasız, akıntıya atılan
Kitaplar var ya onlardan
Öğrenmiş Marx’ı, gümüş balıkları
Ve belki de onun için o kadar,
O kadar aydınlık ortalık…
Sen ki çiçekleri toplamayan güzelim
Çiçekleri sulayan çocuk
Ve ben ki buruk ve kavruk
Bir ihtiyar adamım artık
Öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok
Ve anladım, anladım ki bir daha
Düşünde bile göremez işler
Düşlerin gördüğü işleri.
9. Kuşlar Vardır
Kuşlar vardır, cana benzer havalarda;
Soğuksa kar, baharsa yaprak;
Bir başına büyür toprakta ömrümüz,
Güneşle yeşil elleriyle çıplak;
Uslu ayaklarla başlamış yolculuk –
Yürünmez öyle, bazen durulur,
Ve iner erenler katına yorgunluk;
Kapanır sükûn üzre kitaplar.
Nefeslerle sürüp giden yaşamamız
Bir su kenarına gelir durur;
Ekmekten, şaraptan öte nimetler vardır;
Yürünmez öyle hep, bazen susulur.
10. Lapacı
Ne karanlık kar bu!
Ne biçim pirinç bu siyah!
Ayaklarım donuyor
İçim öyle eziliyor ki
Bir tabak lâpa olsa şimdi
Anamın hanımelleriyle pişirdiği
Ak pak ve onun elleriyle sıcak
Bir tabak lâpa olsa
Anamın pişirdiği
Bir tabak lâpa
Lâpa.
Olmayacak da olsa
Ne güzel dua.
11. Martılar Ki
Günlerdir körköstebek nefsimle öyle hırlı
Ve öylesine harlı ki
esrik nefesim
Bir kibrit tutsam parlayacak.
Bir sarnıç gemisi diyecekler alev almış
Boğazın iki yakasından
Oysa bir gaz tenekesiyle bir şişe mavi
Gelişi güzel mi güzel bir ocak
Suların ortasında sevgili öfkemle benim
Yanacak bahar erişinceye değin
Soğuktan morarmış kanatlarını
Isıtsın diye martılar
Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin.
12. Muhabbet
Bir fasulye çimleniyordu
Çiseledikçe yağmur.
Koştum vardım ki yanına
Anlasın ne nimet olduğunu
Sen git yerine! dedi Ayşa Kadın
Böyle kibar erkeğin ayağ’na
Ben kendi ayağ’mnan gelirim
Bu muhabbeti görünce uzaktan
Kıpkırmızı oldu biberiye
Bayram nedir ki dedim kendi kendime
Bayram bir ömürdür ben gibi bir deliye.
13. Poetika
Yalnızlığı sevmiyorum
Yalnız kim ola ki
Kendim…
Kendimin kendini sevmiyorum
Kediler hariç…
Kahve ocakçısı olacaktım ben
Tuttum kavlimi
Yazdıklarımsa hep nafile
Hep nişanlı angaje ısloganlı
Can, diyorlar, bir kahve yap şu dümenin ağzına
Kallavi olsun!
Bende yoksa kahve, yemişçiden tedariklenip
Ve cezveyi ateşe sürüp, üstüne yemeni, şekerini
Taşırmadan pişiriyorum
Biliyorum, bilmez miyim bu kahve ocağınnan
Ocağımızı bucağımızı
Isıtamayacağımı!
İşte onun içinde de içim titreyerek
Cezvenizi sürüyorum ateşe.
14. Rengarenk
Bir yelkenli bayrağı al
Mor da olabilir
Almış yaprağına rüzgârı
Rumca bir şarkı patlatıyor
Denizin gözüne gözüne
Mubalâğa lâz oldu vre sevgilim
Aramızda bu yaz
Pontuslarını zaptetmeye birbirimizin
Selvi yeşili serenlerimize
Beğenmediysen o yeşili
Nefti mi? Değil.
Camgöbeği olabilir meselâ
Suların pöstekisinde sevişmek için
Mubalâğa yaz oldu bu yaz
İkimiz de ömrümüzün güzünde
Fuzulî’nin dediği Gedây – ı Muhteşemler
Bitkiniz tatlı – işemeden
Böyle böyle deryadil oluyor derya
Derûnumuzdaki…
Uyuyalım mı dedin vre sevgilim?
Gaflet ki, o bayrağı al yelkenliden
Mor da olabilir
Dalgalarla dalga geçen geçerken
Kucağımıza atlayan bir lâpindir
Menzilimiz Pontus değil Azrail
Ve önümüz sırf ebabil…
Lâkin o da ölecek bir gün mutlak
Bizcileyin yaşarsa bir yaz
Bunu Rabiş’in camına
Bayrağı al bir yelkenliye yaz!
Mor da olabilir ama
Rumca bir şarkı patlataraktan
Ağaran siyaha doğru
Siya siya.
İki ceset ki aşktan boğulmuş
Kasımpatları gibi patlayan kulaklarıyla
Tozlarından tuzlarından donanmalar kurulmuş
Gidiyorlar Cezayir’i fethe yeni baştan
Biri erkek biri dişi
İki korsan
Güler’le Can…
İkisi de birbirinden âlâ
İkisi de mübalağa.
Şiirin bütün felâketine rağmen
İkisi de yaşıyorlar hâlâ.
Böylece tekmil oluyor yavaş yavaş
Bütün bir sonbahar.
15. Sakız Ağacı
O bir sakız ağacıydı, alelade;
Bir gün o yeşil sahile çıktı geldi,
O zaman bu zamandır memnun yerinden;
Seyreder bulutları, göğü, denizi.
Titreşirdi rüzgarla güneşli yaprakları;
Ömür sürdü öyle hoşnut dünyasından,
Aydınlıktan uyku tutmazdı bazı gece,
Motor sesleri duyulurdu uzaklardan.
Tanrı adın işitmedi ömründe;
İnanmadan da madem yaşanıyor diye,
Rüzgarlı bir kıyıda, sevinç içinde,
Yaşamak dururken düşünmek niye?
Anmadı geçenleri bir defa bile;
Ne uğraşır mesut olan gelecekle?
Bir avare misali, günü gününe,
O bir sakız ağacıydı, yaşadı sade.
16. Tabir İçin Bir Rüya
Hiç mi sabah görmedik yani!
Böyle yeşil gökyüzü mü olurmuş!
O karpuzu hangi dürzü astı oraya?
Vur bıçağı , bakma yaşın gözüne!
Çal bıçağı parmaklıklar arasından
Ki yarılsın çil çubuklu kabuğu
Çatırdıya çatırdıya.
Vur pençe-i Ali’deki şemşir aşkına!
Vur ki çıksın,
Çıksın gayri ortaya
Kuyu- yeşil hapislere sığmayan,
Kan-davalı,
Delikanlı
Kızılbaş.
17. Al Bir Uzun Hava
Çekirgeydi Raşko’nun elindeki güvercin
Raşko’da mengeneydi, bu beynimizde kalsın!
Çekmişler ıstor diye muhribin dumanını
Böyle aşk, böyle barış, Allah belamı versin!
Bugün kitabımı verdim tek pedal matbaaya
Bu yol beni götürür sağlam Selimiye’ye
Ağlıyorsam gözyaşım iki gözüme dursun
Vermişim ben canımı al-uzun bir havaya.
18. Anladım
Bunca zaman
Bana anlatmaya çalıştığını,
Kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için
Başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,
Okuyarak, dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığında, anladım.
Yüreğinde aşk olmadan
Geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunda anladım..
Acı doruğa ulaştığında
Gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını gördüğümde anladım..
Ağlayanı güldürebilmek,
Ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir,
Ama bir tek, en çok sevdiği acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat, hak edermiş sevilen,
Onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil,
Gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini avucuma koyduğunda anladım..
“Sana ihtiyacım var, gel!”
Diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana “git” dediğimde anladım..
Biri sana “git” dediğinde,
“Kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde, gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,
Her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil,
“Affet beni” diye haykırmak istemekmiş pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgiyi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen, beklemez,
Sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar,
Ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş,
Seni sana emanet ettiğimde anladım.