Melih Cevdet Anday Şiirleri
Bu sayfada
En Güzel ve Kısa Melih Cevdet Anday Şiirleri
13 Mart 1915 yılında Çanakkale’de doğan şair ve yazar, 87 yaşında 28 Kasım 2002 yılında İstanbul’da öldü. İlk şiirleri “Ukde” olarak kabul edilip 1936 yılında Varlık Dergisi’nde yayınlandı. Melih Cevdet Anday’ın şiir anlayışı kendine özgü oluşturduğu ve Garip akımından ayrıldığı felsefi şiir akımı olarak kabul edilir. Genel olarak şiirlerinde aşk, doğa, toplumsal olaylar, insan, zaman ve mitoloji konularını işleyerek kendi dönemine yenilik katmıştır. Eserlerini daha çok felsefi ve akılcı şiir anlayışına bağlı kalarak yazmış olan şair, insanın doğa karşısındakini sorunlarını, zaman kavramını ve mitolojik konuları şiirlerine yansıtmıştır. Melih Cevdet Anday’ın son şiiri “Yağmurun Altında” başlıklı eseri olarak kabul edilir. Bu yazımız içerisinde 16 kısa ve en güzel Melih Cevdet Anday şiirlerini sizlerin kullanımına sunduk. Ayrıca tercihe göre daha uzun Melih Cevdet Anday’ın ünlü şiirlerini okuyup gerektiğinde kullanabilirsiniz. İşte Melih Cevdet Anday şiirleri;
1. Fotoğraf
Dört kişi parkta çektirmişiz,
Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi…
Anlaşılan sonbahar
Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
Yapraksız arkamızdaki ağaçlar…
Babası daha ölmemiş Oktay’ın,
Ben bıyıksızım,
Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış.
Ama ben hiç böyle mahzun olmadım;
Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Oysa hayattayız hepimiz.
2. Çok Güzel Şey
Yaşamak güzel şey doğrusu
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün
Hele kar gibiyse alnın
Yani kendinden korkmuyorsan
Kimseden korkmuyorsan dünyada
Dostuna güveniyorsan
İyi günler bekliyorsan hele
İyi günlere inanıyorsan
Üstelik hava da güzelse
Yaşamak güzel şey
Çok güzel şey doğrusu.
3. Rahatı Kaçan Ağaç
Tanıdığım bir ağaç var
Etlik bağlarına yakın
Saadetin adını bile duymamış
Tanrının işine bakın
Geceyi gündüzü biliyor
Dört mevsimi, rüzgarı, karı
Ay ışığına bayılıyor
Ama kötülemiyor karanlığı
Ona bir kitap vereceğim
Rahatını kaçırmak için
Bir öğrenegörsün aşkı
Ağacı o vakit seyredin.
4. Düzenli Dünya
Bayılırım şu düzenli dünyaya
Kışı yazı
Baharı güzü
Gecesi gündüzü sırayla.
Ağaçların kökü içerde
Bütün ağaçların kökü içerde
Dalların başı yukarda
İnsanların aklı başında
Bütün insanların aklı başında
Beş parmak yerli yerinde
Baş işaret orta yüzük serçe.
Diyelim kalksa da serçe
Orta parmağa doğru yürüse
Ne haddine!
Yahut akasyanın biri
Başını toprağa daldırdığı gibi
Bir gezintiye çıksa
Merhaba kestane, merhaba çam
Selamün aleyküm, aleyküm selam
Kimsin nesin nerelisin derken
Laf açılır mı bizim akasyanın kökünden
Bir uğultudur başlar rüzgarda
Kökü dışarda, kökü dışarda…
Yahut ne olur koca bir dağ
Baş aşağı gelsin…
Aman Allah (cc) göstermesin.
Bayılırım şu düzenli dünyaya
Altta ölüler
Üstte diriler
Gel keyfim gel
5. Bu Kırlangıçlar Gitmemişler Miydi?
Giden gelen yok. Bir titreşimdir bu.
Duragan fulyanın üstünde arı
Bir diyapazon gibi titremekte. Kırlangıç
Tarihsizdir. Belleğim sarsılıp duruyor denizde.
Martı bir uçta kanat, bir uçta ses.
Ya sabah, ya öğle. Gemici ve bulut,
Güneş ve yağmur kıl payı bir dengede.
Dolu bir boşluğu doldurup boşaltmak işimiz
Ölülerle, gecelerle, sümbüllerle.
6. Döneceğim
Dağıtır saçlarını ve yalvarıp uzaktan
Mavi bir iklim gibi çağırır beni sesin,
Tertemiz göklerinde dal dal erguvan açan
Rüyalarıma ışık ve özlem serpmektesin.
Bir mayıs sabahını yaşayacak böcekler
Çılgın karanfillerle dolacak yeşil saksın,
Ve sen bir fidan gibi yeşermiş olacaksın,
Serin, çakıl yollarda kuşlar birikecekler.
7. Tek Başına
Ölürken çocuklarımı unuttum
Küçük deniz kirpileriyle sabah
Denedim bütün sabahları.
Sana sürgünümün şarabını bıraktım al
Mumlarını güzelliğin ve hiçliğin
Bir de kaygumun soluk ellerini.
Denedim bütün ölümleri
Ama görmedim büyülü ağaç
Ezilmiş sevdaların giysileri.
Sana ayrılığın yayını bıraktım al
Bir de adını bilmediğim gökyüzünü
Lamalar gibi koşar bozkırda.
Oysa ölümsüzlük şuracıkta, kar
Güneşi gibi doldurmuş odayı, basit,
Anlamsız ve tek başına.
Ayaklarım hayvan, üstüm başım bitki
Denedim bütün vakitleri al
Başka türlü geçmeyen bir vakitti.
8. Anı
Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil
Değil bu anılacak şey değil
Apansız geliyor aklıma
Nerdeyse gün doğacaktı
Herkes gibi kalkacaktınız
Belki daha uykunuz da vardı
Geceniz geliyor aklıma
Sevdiğim çiçek adları gibi
Sevdiğim sokak adları gibi
Bütün sevdiklerimin adları gibi
Adınız geliyor aklıma
Rahat döşeklerin utanması bundan
Öpüşürken o dalgınlık bundan
Tel örgünün deliğinde buluşan
Parmaklarınız geliyor aklıma
Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm
Kahramanlıklar okudum tarihte
Çağımıza yakışan vakur, sade
Davranışınız geliyor aklıma
Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil
Değil, unutulur şey değil
Çaresiz geliyor aklıma.
9. Yalan
Ben güzel günlerin şairiyim
Saadetten alıyorum ilhamımı
Kızlara çeyizlerinden bahsediyorum
Mahpuslara affı umumiden…
Çocuklara müjdeler veriyorum
Babası cephede kalan çocuklara…
Fakat güç oluyor bu işler
Güç oluyor yalan söylemek.
10. Mezarlık
Bir gün biz de bu parka geleceğiz
Ahbap, arkadaş omuzunda,
Ve dağlara, taşlara benzeyeceğiz
Öyle sessiz, öyle manidar…
Konuşmak yok artık bu yerde
Yolculuk hevesi, avarelik yok
Evine, toprağına bağlı herkes
Muharebe derdi, para derdi yok…
Yalnız yaşayanlar için midir, diyor, mezarlık,
Toprak üstündeki her bitki,
Yerin dibine doğru büyüyenler de var
Hep yaşayanlar için mi?
Belki de ağaçlardan yukarıya doğru
Uzayan bir şey vardır mezarlardan
Sonsuz hürriyete benzer bir şey,
Öyle sessiz, öyle kocaman…
Bir bu tesellisi kaldı mezarlığın
Yoksa ölünün hali yaman.
11. Bir İlkbahar Şiirine Başlangıç
Hava ne kadar güzel öğretmenim
Yollar ağaçlar kuşlar ne kadar güzel
Yeryüzü pırıl pırıl öğretmenim
Gizlisi saklısı kalmamış dünyanın
Nesi var nesi yoksa dökmüş ortaya
Bütün bitkiler, bütün hayvanlar, bütün taşlar
Sürüngenler, konglomeralar, serhaslar
Hepsi hepsi ortada öğretmenim.
Ne olur biz de gidelim
Burda kalsın kitaplar
Burda kalsın iğneli karafatmalar
Kollarından bacaklarından gerilmiş kurbağalar
Burda kalsın hepsi
Bomboş kalsın hepsi
Bomboş kalsın evler okullar
Hapishaneler, hastaneler…
Öğretmenim, sevgili öğretmenim
Sırtımıza alırız hastaları
Kim bilir ne özlemişlerdir kırları…
Ya mahpuslar.
Ne sevinirler kim bilir
Sarılıp sarılıp öperler adamı.
12. Tohum
Dörtnala haberci ilkyazdan
Aşağıdan inceden beyazdan
Dumanı tüten sıcak tohum
Dolan kara toprağı dolan
Ulaş yeryüzüne ak tohum
Hay gücüne kurban olduğum
Dağ taş dinlemezim hey aman
Göster o gül yüzünü göster
Önce yeşil yeşil bak tohum
Sonra sarı sarı gülüver
Donansın donansın daneler
Kız oğlan kız, alaca kına
Tarlalar sebil tek bedava
Ver güzelim ver yiğitim ver
Pir aşkına fakir aşkına
Anladım farkı neden sonra
Tohumdan başka şeymiş bitki
Bu küçük deli fişekteki
Ne ki? Ağaç mı allı pullu
Yoksa ayrık mı, başak mı ki?
Kim bilecek… kapalı kutu
Ama bulut, yağmur bulutu
Gelir kararır nerdeyse
Tohum altta nefes nefese
Kulağı gök gürültüsünde.
13. Yanyana
Bu gürül gürül otların yanı başında.
Ağacın gölgesine değdi değecek
Tam şeftalinin kokusu başlarken
Öpüşmeye kıl kadar bitişik
Akarsuyun burnunun dibinde
Bu zulüm, bu haksızlık, bu işkence
14. Lale
Ellerimle soydum seni
Taç yaprakların açması gibi
Nar gibi diş dişti tazeliğin.
Ah şakıyan ormanı solukların,
Öpüşün, bakışın yüreği,
Soran diri sessizliğinde.
Bağladım seni dişlerimle
Doymak bilmez ipek böceği gibi,
Ay gibi yarıktı kırmızılığın.
İki dilim lâle döşekte.
15. Kendi Başına
Yağmurla ses olup çıksın,
Dallansın dumanlı ağaçta bensiz,
Vursun yürüyen şafağa gölgesi,
Gülde dolaşan arı gibi göksel,
Suyun kabuğunda gerçek parıltı,
Başağı sallayan ay gibi,
Arabasız bir yıldızın kamçısı
Gibi kıvrılsın gökyüzünde seçik,
Gün gibi boyasın denizi,
Ekmeğin yanında tuz gibi esmer,
Su anıtı gibi her yerde olsun,
Kimi desin, “Kimin bu sevi?”
Kendi başına sansın kimi?
16. Alaturka
Çık benim şair tabiatım, çık orta yere
Fakir güzelinden söyle
Hasret ateşinden çal
Çal, söyle benim derdimi sevdalı sesinle.
Hep bilinen şarkılar gibi olsun
Hani, dil-i biçareden
Sun da içsin yar elinden
Yani bilinen şarkılardan olsun.
Yeni sözler arama nafile
Derdim yeni olsa anlarım
Gel, hazırından söyle bu akşam
Üzme yetişir, üzme firakınla harabım.
Sonunda ah çekeriz derinden
Kim anlayacak sahiden olduğunu
Sen söyle yalnız
Zülfündedir baht-ı siyahım bestesini
Dede’den.