Metin Altıok şiirleri
Metin Altıok’un en güzel ve kısa şiirleri
14 Mart 1941 yılında İzmir’de doğan şair, 53 yaşında 9 Temmuz 1993’de Ankara’da öldü. İlk şiir kitabı “Gezgin” 1976’da yayınlandı. Metin Altıok şiir anlayışı olarak İkinci Yeni şiir akımına yakındır. Genel olarak şiirlerinde acı, yabancılaşma, ölüm, yalnızlık, melankoli, sevgi ve aşk gibi konuları işlemiştir. Metin Altıok aşk şiirleri arasında “Sarıl Bana” en sevilen eserlerinin başını çekmektedir. “Bir Acıya Kiracı” ve “Ben Şimdi Biraz” diğer önemli eserleri olarak kabul edilir. Bu yazımız içerisinde Metin Altıok’un en kısa şiirleri de dahil olmak üzere en güzel 17 şiirini hazırladık.
Metin Altıok şiirleri;
Sarıl Bana
Bu yaşa geldim içimde bir çocuk hâlâ
Sevgiler bekliyor sürekli senden.
İnsanın bir yanı nedense hep eksik
Ve o eksiği tamamlayayım derken,
Var olan aşınıyor azar azar zamanla.
Anamın bıraktığı yerden sarıl bana.
Anılarım kar topluyor inceden,
Bir yorgan gibi geçmişimin üstüne.
Ama yine de unutuş değil bu,
Sızlatıyor sensizliği tersine.
Senin kim olduğunu bile bilmezken.
Sevgiden caydığım yerde darıl bana.
Kavaklar
Bedenim üşür, yüreğim sızlar.
Ah kavaklar, kavaklar…
Beni hoyrat bir makasla
Eski bir fotoğraftan oydular.
Orda kaldı yanağımın yarısı,
Kendini boşlukla tamamlar.
Omzumda bir kesik el,
Ki durmadan kanar.
Ah kavaklar, kavaklar…
Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar.
Ben Şimdi Biraz
Ben şimdi biraz da
Senin için görüyorum;
Gökyüzünün parlak,
Bakış seken mavisini.
Ben şimdi biraz da
Senin için duyuyorum;
Gecenin o sarsak,
Yokuş çıkan ezgisini.
Ben şimdi kanayarak
Senin için yaşıyorum;
Sazan derisi gibi
Günlerimi külle soyarak.
Artık Benim
Artık benim onurum
Çamurlara batarak,
Kendini aşınmaktan
Güç bela koruyacak.
Kirletecek çaresiz
Taammüden kendini;
Çarşı pazar gün boyu
Kentleri dolaşarak.
Artık benim onurum
Eğri pervazında,
Ahşap bir kapı gibi
Gıcırdayıp duracak.
Bir Acıya Kiracı
Sen ey kendiyle yetinen;
Fosforun yeri gece,
Ne yapar gecesiz ateşböceği?
Belki anlamsız ve delice
Kumrunun inanılmaz yuvası
Bir direğin tepesinde.
Ama boşluktur biraz da
Bir kuşu biçimleyen,
Bence böyle, seni bilemem.
Sen ey kendiyle yetinen;
Ne derlerse desinler
Su eğimine gidecek.
Sen şaraba banılmış ekmek;
Deltasıyız bütün sözlerin
Ve söz sonunda bak nasıl
Senle bana gelecek.
Sen yarım kalmış bir aşkın
Kaçınılmaz sürgünü,
Katlanan göğsündeki kayaya,
Sen orda şimdi bir hüznü köpürt,
Ben bir çocuğa su vereyim burda,
Ben ki kiracıyım bir acıya.
Sen imzalarsın sabah akşam
Defterini bensizliğin,
Bense kanla öderim
Kirasını kaldığım evin.
Bir takvimi tersten açardık,
Eğer isteseydin.
Sen ey kendiyle yetinen;
Artık suyumuz bulanık,
Bir güneş bile olsa sonunda,
Yolumuz kırık, önümüz karanlık
Ve ağır tuğrası alnımızda
padişah yalnızlığın,
ama yine de umudumuz kalabalık.
Aşk da Çevreye Uyar
Sevgilim aşk da çevreye uyar,
Susuzluk kaktüsü dikenle kaplar.
Bak bazı kadınlar kaçmaz çorapların
Uzun bacakları olmuşlar.
Ve bazı giysiler içinde çalımla
Merdivenden iniyor adamlar.
Çocukların gül dudağında
Zift gibi yapışkan kara sakızlar.
Öyle yalnızız ki bu panayırda
Sevgimiz durmadan bir taşı ovar.
Sevgilim aşk da uyar çevreye
Ve kendine parlak bir yalan arar.
Bir Yalnızlık İşareti
Bir cam gibi önünde
Yüzümü elinle sil
Hohlayarak üstüne
Seyret boş bir sokağa
Hüzünle yağışını yağmurun.
Sonra kaplasın yavaşça
Ilık buğusu soluğunun
Yüzümü baştanbaşa.
Ve bırakıp gittiğinde
Bir küçük boşluk kalsın
Alnını dayadığın yerde;
Bir yalnızlık işareti
İşleyen ta içime.
Yalnızlığın Buzdan Ayı
Islanmış taşlığında suskun bir bekleyişin
Yutar yalnızlığın buzdan ayını,
Akşamsefaları içinde karanlık gözlerin.
Döker çiçeğini sararan rengiyle,
Yaralı bir aşkla seğiren derin.
Ve aklın seni sürgüne gönderir
Yüzüne iğreti gelen isminle,
En yalnız köşesinde donmuş yüreğinin.
Bu Benim
Bu benim garipliğim,
Bak ağacın çatalında;
Rüzgarlı kuş yuvası,
Sallanır durur hala.
Bu benim hasretliğim,
Bak denizin dalgasında
Gider gelir kıyıya,
Oynaşır durur hala.
Bu benim bezginliğim,
Bak duvarın sıvasında;
Pul pul olmuş dökülür,
Dökülür durur hala.
Rast
İşte ölüm çekiyor beni
Bir dizi başarıyla.
Gizleyerek kendini
Dostların alkışlarına.
-Te ne ni, te ne na-
İyi bak ölüm kardeş;
Bu balık başka balık.
Dünyaya tünel açmış
Kirpiksiz gözlerini.
-Te ne ni, te ne na-
Sondeyiş
Dolaştım yıllardır şurda burda,
Ucuz otellerde kaldım.
İğne iplik taşıdım yanımda,
Bir düzen tutturamadım.
Kadınlar da oldu elbet yaşamımda,
Biri hariç hepsini bağışladım.
Sınadım kendimi karşılıklı acıyla,
Ben hep ölüme ve aşka inandım.
Bir şey var dokunur bana;
Yüzüme uymayan iğreti adım.
Sevmiyorum Seni
Şimdi benim buzdan bir döşekte
Üç büklüm olmuş zavallı sevdam,
Üşüyorsa ölesiye yalnızlıktan;
Bil ki senin hep böyle güvensiz,
Yaşamdan korkar oluşundan.
İşte bunun için sevmiyorum seni.
Şimdi benim bir han avlusunda
Hiç bitmeyecek umutsuz kavgam,
Soluyorsa başı önde yorgunluktan;
Bil ki senin hep böyle umarsız,
Yarını göze alamayışından.
İşte bunun için sevmiycem seni.
Günlerden Öyle Bir Gün
Günlerden öyle bir gündü;
Üstüne tarih düştüğüm.
Gözümün önüne geldi birden
Balkıyan güzel yüzün.
Ve yüreğim yandı söndü,
Ter bastı avuçlarımı.
Bir işlek kovan uğultusu
Kapladı kulaklarımı.
Uzandım usulca cigarama;
Yavan ömrüme katık.
Ben o gün öldüm gülüm,
Bir daha ölmem artık.
Ölümden Konuşacaktık
Evet sırasıdır, ölümden konuşacaktık,
İntiharın ebruli ipliğiyle
Bir düğün gecesinde senin
Yakası işlemeli giysinden.
Kapı kapı dolaşıp, etamin ve goblen
Örtüler satan bohçacı ölümden.
Boynuna taktığın eğri taneli
İki sıra inciden konuşacaktık,
Seni ürküten tren sesinden
Ayı gölgeleyen tekinsiz gecede
Karşımıza apansız çıkıveren
O ihtiyar dilenciden.
Gel ölümden söz etmeden önce
Bir şeyler içelim seninle.
Buğulu bir bardağın içinde,
Buzlu ve limonlu votkayla birlikte
Konuşalım ölümden,
Bir samanyolu olsun masamızın üstünde.
Hadi gel konuşalım,
Sulanmış bir taşlığın serinliğinde.
Akşam sefaları içinde,
Bir masa, birkaç sandalye
Ve ikimiz ölümden konuşalım,
Senin ağzında gül, benimkinde menekşe.
Yarına var mısın söyle?
Doğacak çocuğa, çığlığa, İshak kuşuna,
Rüzgarın savurduğu tohuma,
Kavağın pamuğuna var mısın,
Bir ağacın kavına,
Deri değiştirmesine yılanın,
Kozadan çıkan kelebeğe,
Hatmiye, atkestanesine?
Hadi gel öyleyse ölümden konuşalım.
Belki de tümüyle aykırıdır gerçeğe,
Ama ne olursa olsun biz yine
Ölümden konuşalım seninle
Ölüm de vardır yaşadığımız her şeyde.
Bir bardak çatlarsa durduğu yerde,
Bir aşk ansızın biterse,
Ayna kırılırsa yüzünle birlikte,
Zamanıdır konuşmanın ölümden.
Bir çiçek olağanüstü güzellikte
Açıvermişse bir sabah,
Bir topal aksamadan yürümüşse,
Hadi gel ölümden konuşalım;
Yüzünü al basmış hasetçiden
Ve onun elindeki kuru değnek bile
Filizlenir sevgimizden.
Konyak, Kitap ve Kahve
Tenha bir eylül bahçesinde
Bir bardak konyak, kitap ve kahve
Otururken dalmış kendi kendime,
Güz rüzgârı geçiyor kitabımın içinden
Ot kokan nefesiyle.
Hızla çevirerek sayfalarını
Savuruyor bütün harfleri
Gözlerimin önünde,
Koparıp kim bilir hangi sözlerden
İrili ufaklı belki binlerce.
Telâşla kapatıyorum kapağını kitabın
Bastırıp üstüne elimle.
Bakıyorum her şey yerli yerinde;
Tenha bir eylül bahçesinde
Bir bardak konyak, kitap ve kahve.
Evde Yoklar
Durmadan avuçlarım terliyor,
İnildiyor ardımdan
Girdiğim çıktığım kapılar.
Trenim gecikmeli, yüreğim bungun,
Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar.
Ne zaman bir dosta gitsem,
Evde yoklar.
Dolanıp duruyorum ortalıkta.
Kedim hımbıl, yaprak döküyor çiçeğim,
Rakım bir türlü beyazlaşmıyor.
Anahtarım güç dönüyor kilidinde,
Nemli aldığım sigaralar.
Ne zaman bir dosta gitsem
Evde yoklar.
Kimi zaman çocuğum,
Bir müzik kutusu başucumda
Ve ayımın gözleri saydam.
Kimi zaman gardayım
Yanımda bavulum, yılgın ve ihtiyar.
Ne zaman bir dosta gitsem,
Evde yoklar.
Bekliyorum bir kapının önünde,
Cebimde yazılmamış bir mektupla.
Bana karşı ben vardım
Çaldığım kapıların ardında,
Ben açtım, ben girdim
Selamlaştık ilk defa.
Kırpık Yün Parçaları
Tutkuyla sarıp, hüzünle çözerek
Günün aydınlık yumağını,
Bir sabır tezgâhında
Dolanır alışkın parmakları.
Uzanır sessizce bozkır.
Kımıltısız nakışları.
Uyumsuz bir kuştur yalnız
Duramayan yerinde.
Sık ilmekler arasında
Oynatan kanatlarını.
Uzanır sessizce bozkır,
Kımıltısız nakışları.
Ve o kuşun söküğünü
Örerken bir çiçeğin sarısı,
Uçuşurlar havada
Kırpık yün parçaları.
Uzanır sessizce bozkır,
Kımıltısız nakışları.
Kaynaklar
- Büyük Türk Şiiri Antolojisi. Cilt 2, sayfa 664. Sosyal Yayınları. Gezgin, 1.Baskı,Dost Yayınları, 1976
- Altıok, M. (2003). Metin Altıok’a sordular söyledi. Gölgesi yıldız dolu içinde. Zeynep Altıok Akatlı (Haz.). s. 145-155.
- Büyük Türk Şiiri Antolojisi (C. 2, s. 664, 2001), Zeynep Altıok
- Altıok, M. (2013). Bir acıya kiracı. İstanbul: Kırmızı Kedi.
- Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013)