Rıza Tevfik Bölükbaşı şiirleri
Bu sayfada
- En güzel ve kısa Rıza Tevfik Bölükbaşı şiirleri
- 1. Harab Mabed
- 2. Göz Aşinalığı
- 3. Galeyan-ı Aşk
- 4. Hummayi Aşk
- 5. Aşk İle Eğlenen Bir İşvebaz
- 6. Uçun Kuşlar
- 7. Sultan Abdülhamid Han’ın Ruhaniyetinden İstimdat
- 8. Gözlerin
- 9. Sorma Hocam
- 10. Serzeniş
- 11. Hiç Unmayacak Bir Asabi Derd-i Serim Var
- 12. Tramvayda Birisine
- 13. Divan
- 14. Nefes
- 15. Destan
En güzel ve kısa Rıza Tevfik Bölükbaşı şiirleri
1869 yılında Cisr-i Mustafapaşa’da doğan şair, 80 yaşında 31 Aralık 1949’da İstanbul’da öldü. Yetmiş üç şiirden oluşan ilk şiir kitabı “Serab-ı Ömrüm” 1934’de yayınlandı. 2. Meşrutiyet dönemi şairlerinden olan Rıza Tevfik Bölükbaşı şiir anlayışı olarak parnasizm şiir akımından etkilenmiştir. Genel olarak şiirlerinde Tanrı, gurbet acısı, ölüm, tarih ve aşk gibi konuları işlemiştir. Rıza Tevfik Bölükbaşı aşk şiirleri arasında “Gözlerin” en sevilen eserlerinin başını çekmektedir. “Uçun Kuşlar” ve “Sultan Abdülhamid Han’ın Ruhaniyetinden İstimdat” diğer önemli eserleri olarak kabul edilir. Bu yazımız içerisinde Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın en kısa şiirleri de dahil olmak üzere en güzel 15 şiirini hazırladık.
Rıza Tevfik Bölükbaşı şiirleri:
1. Harab Mabed
Vardım eşiğine yüzümü sürdüm,
Etrafını bütün dikenler almış.
Ulu mihrabında yazılar gördüm,
Kim bilir ne mutlu zamandan kalmış!
Batan güneşlerin ölgün nigahı
Karartıp bırakmış o kıblegahı
Mazlum bir ümmetin baht-ı siyahı
Viran kubbesinde gölgeler salmış.
Rıza Tevfik Bölükbaşı
2. Göz Aşinalığı
İsmini bilmezdim fakat tanırdım,
Ne yosma bir çiçek takışı vardı.
Kızıl saçlarını ateş sanırdım,
Güneş nuru gibi yakışı vardı.
Öyledir, gün, şafak söktüğü zaman,
-Göllere gölgeler çöktüğü zaman-
Saçını çözüp de döktüğü zaman,
Dalga dalga düşüp akışı vardı.
Hüsnünde bir eda var ki asıydı,
Beni harab eden o edasıydı,
Sevdalı gönlümün aşinasıydı,
Yüzüme bir şirin bakışı vardı.
Rıza Tevfik Bölükbaşı
3. Galeyan-ı Aşk
Ben seni ağlattım, hem çok ağlattım
Çünkü infiâlin şi’re bedeldi
Bir kadın ağlatmak zevkini tattım
Bende bu bir çılgın, hain emeldi
Güzel gözlerine yaşlar sinerken,
Sonra damla damla taşıp inerken
Göğsünde şahkalar çoşup dinerken
Titrek dudakların cidden güzeldi.
Ben seni sevmiştim ey melek kadın
Sızlıyor içimde sevgili yâdın
Azâr-ı aşkımı yanlış anladın
Bence hüzn-i hüsnün pek mübecceldi
Rıza Tevfik Bölükbaşı
4. Hummayi Aşk
Hastayım, yalnızın, seni yanımda
Sanıp da bahtiyâr ölmek isterim.
Mahmûr ı hulyâyım; câm ı lebinden
Kanıp da bahtiyâr ölmek isterim.
Bir olmaz emelin düştüm peşine
Vuruldum hüsnünün şen güneşine
Elâ gözlerinin aşk ateşine
Yanıp da bahtiyâr ölmek isterim.
Tâliin kahrı var her hevesimde,
Boğulmuş figanlar titrer sesimde,
O nazlı ismini son nefesimde
Anıp da bahtiyâr ölmek isterim.
Rıza Tevfik Bölükbaşı
5. Aşk İle Eğlenen Bir İşvebaz
Güzelim afetsin lakin ben sana
Divane olsam da aşık olmazdım.
Pek açık söylersem darılma bana
Aşık olsam bile sadık olmazdım.
Sen gibi şahbazlar semiz kaz arar.
Bilirim çok alık aşıkların var.
Ben bu koleksiyona girsem de naçar
Onların birine faik olmazdım.
Ben de senin gibi çapkınım biraz
İki cambaz aynı ipte oynamaz
Beni sevsen bile sen ey işvebaz
Ben o muhabbete layık olmazdım.
Rıza Tevfik Bölükbaşı
6. Uçun Kuşlar
Uçun kuşlar uçun doğduğum yere;
Şimdi dağlarında mor sünbül vardır.
Ormanlar koynunda bir serin dere,
Dikenler içinde sarı gül vardır.
O çay ağır akar, yorgun mu bilmem?
Mehtabı hasta mı, solgun mu bilmem?
Yaslı gelin gibi mahzun mu bilmem?
Yüce dağ başında siyah tül vardır.
Orda geçti benim güzel günlerim;
O demleri anıp bugün inlerim.
Destan-ı ömrümü okur dinlerim,
İçimde oralı bir bülbül vardır.
Uçun kuşlar, uçun burda vefa yok;
Öyle akar sular, öyle hava yok;
Feryadıma karşı aks-i seda yok;
Bu yangın yerinde soğuk kül vardır.
Hey Rıza, kederin başından aşkın,
Bitip tükenmiyor elem-i aşkın,
Sende -derya gibi- daima taşkın,
Daima çalkanır bir gönül vardır.
Rıza Tevfik Bölükbaşı
7. Sultan Abdülhamid Han’ın Ruhaniyetinden İstimdat
Nerdesin şevketlim, Sultan Hamid Han?
Feryâdım varır mı bârigâhına?
Ölüm uykusundan bir lâhza uyan,
Şu nankör………… bak günâhına.
Târihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek, ey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyâsî Padişâhına.
‘Pâdişah hem zâlim, hem deli’ dedik,
İhtilâle kıyam etmeli dedik;
Şeytan ne dediyse, biz ‘beli’ dedik;
Çalıştık fitnenin intibahına.
Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz,
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz.
Sade deli değil, edepsizmişiz.
Tükürdük atalar kıblegâhına.
Sonra cinsi bozuk, ahlâkı fena,
Bir sürü türedi, girdi meydana.
Nerden çıktı bunca veled-i zinâ?
Yuh olsun bunların ham ervâhına!
Bunlar halkı didik didik ettiler,
Katliâma kadar sürüp gittiler.
Saçak öpmeyenler, secde ettiler.
……………… pis külâhına.
Haddi yok, açlıkla derde girenin,
Sehpâ-yı kazâya boyun verenin.
Lânetle anılan cebâbirenin
Bu, rahmet okuttu en küstâhına.
Çok kişiye şimdi vatan mezardır,
Herkesin belâdan nasîbi vardır,
Selâmetle eren pek bahtiyardır,
Harab büldânın şen sabahına.
Milliyet dâvâsı fıska büründü,
Ridâ-yı diyânet yerde süründü,
Türkün ruhu zorla âsi göründü,
Hem Peygamberine, hem Allâh’ına.
Lâkin sen sultânım gavs-ı ekbersin
Âhiretten bile himmet eylersin,
Çok çekti şu millet murada ersin
Şefâat kıl şâhım mededhâhına.
Rıza Tevfik Bölükbaşı
8. Gözlerin
Ruhumda gizli bir emel mi arar
Gözlerime bakıp dalan gözlerin?
Aklıma gelmedik bilmece sorar
Beni hülyalara salan gözlerin!
Nigâhın gönlüme – ey perî – peyker! –
Leyâl-i hasretin hüznünü döker;
Karanlıklar gibi yığılır çöker
İçimde yer edip kalan gözlerin!
Huzûrunda bâzen benliğim erir,
Tavrın hulûsumdan şübhe gösterir.
Bâzen de ne olmaz ümidler verir
Sabr ü karârımı alan gözlerin!
Gamzende zâhir, ey ömrümün vârı! .
Füsûn-ı hüsnünün bütün esrârı.
Neşr eder âleme reng-i bahârı
Koyu menekşeye çalan gözlerin!
Sihirdir, şüphesiz, bütün bu şeyler;
Bakışın zihnimi perişan eyler.
Bana aşk elinden efsane söyler,
Aşka inanmayan yalan gözlerin!
Rıza Tevfik Bölükbaşı
9. Sorma Hocam
Bana sual sorma, cevap müşküldür,
Her sırrı ben sana açamam hocam.
Hakkın hazinesi darı değildir,
Cami avlusunda saçamam hocam.
Kayd-i âhiretle düşmem mihnete,
Ben burda memurum şimdi hizmete,
Hayvan otlatırken gidip cennete,
Sana hülle donu biçemem hocam.
Miracı anlatma, eşek değilim,
Bildiğin kadar da melek değilim,
Günahkâr insanım, ördek değilim,
Bu ağır gövdeyle uçamam hocam.
Halka korku verme velvele salıp,
Dünya ve âhiret bu köhne kalıp,
Ben softa değilim cübbemi alıp,
İmaret imaret göçemem hocam.
Ölümden ürker mi tez ölen kimse?
Çoktan mazhar oldum ben hak nefese,
Bu demi sürerken ecel gelirse,
İşimi bırakıp kaçamam hocam.
Şarabı men etme, o değil hüner,
Aşıkım bâdesiz pek başım döner,
Gönlümde muhabbet ateşi söner,
Özrüm var, sade su içemem hocam.
Nâr-ı cehennemi önüme serme,
Günahımı döküp kaygular verme,
Kitapta yerini bana gösterme,
Ben pek o yazıyı seçemem hocam.
Feylesof Rıza’yım dinsiz anlama,
Dini ben öğrettim kendi babama,
Her ipte oynadım cambazım amma,
Sırat köprüsünü geçemem hocam.
Rıza Tevfik Bölükbaşı
10. Serzeniş
Yürü hey bi-vefa hercai güzel,
Gönlüm o sevdadan vaz geldi geçti;
Soldu açılmadan gonce-i emel,
Sonbahara erdik yaz geldi geçti.
Sana şerhederken hicran-ı aşkı
Dizinde okudum destan-ı aşkı
Buselerle aldım peyman-ı aşkı
Unutma arada söz geldi geçti.
Hüsnüne bu kadar niçin övündün?
Bir yanar ateştin sinemde; söndün!
Ahd-ü peyman ettin sözünden döndün
O da bir hevesmiş tez geldi geçti.
Rıza Tevfik Bölükbaşı
11. Hiç Unmayacak Bir Asabi Derd-i Serim Var
Hiç unmayacak bir asabi derd-i serim var,
Nazlım, bugün ayrılma yanımdan kederim var!
Ben bihaberim kendi sürekli elemimden,
Gel nabzıma bak! .Tut şu soğuk cansız elimden.
Hiç unmayacak bir asabi derd-i serim var,
Nazlım, bugün ayrılma yanımdan kederim var!
Rıza Tevfik Bölükbaşı
12. Tramvayda Birisine
Efendi! Yan gözle hor bakma bana,
Senin baban kadar benim yaşım var
Belki tuhaf gelir şu halim sana:
Geçinmek uğrunda çok savaşım var.
Halimden hoşnudum; düşkün değilim.
Süste senden elbet üstün değilim!
Bahtıma mağrurum, küskün değilim.
Ne korkum, ne hırsım, ne telâşım var.
Elimde kuvvet var; eldivenim yok.
Yakamda gülüm yok, yâsemenim yok.
Zengince bir dayım, bir yeğenim yok,
Benden daha fakir bir kardeşim var.
Esirci değilim, esir değilim.
Sizin kumpanyada müdir değilim.
Üç tuğlu, beş tuğlu vezir değilim,
Başımda sorguç yok, fakat başım var!
Her neyse muradım, ben ona yettim:
Değersiz ömrümü hayra sarfettim.
Kâbe-i maksûde dosdoğru gittim,
Benim “namus” gibi bir yoldaşım var.
Şu açık alnımda kara istemem;
İzzetinefsimde yara istemem!
Zillete mukabil para istemem,
Evimde yiyecek bulgur aşım var!
Zâhire bakanlar belki yanılır;
Kisbinden sorulup kişi tanılır.
Feylesof Rıza’yım adım anılır,
Dünyada malım yok.. Mezar taşım var!
Rıza Tevfik Bölükbaşı
13. Divan
Felaket bağını gezdim serseri,
Feryad ü zarımı duyan kalmamış,
Aradım o şahin, yiğit erleri,
Yattıkları yerden nişan kalmamış
Kapılar kapanmış, bacalar tütmez,
Kimsecik o çölde bir koyun gütmez,
Ağaçlar kurumuş, bülbüller ötmez,
Baykuşlarda bile figan kalmamış,
Gülleri soldurmuş elem yaşları,
Karalar bürümüş yaslı başları;
Köyleri kuşatmış mezartaşları,
Sesime ses verir bir can kalmamış.
Taliin o yaman, kanlı elleri
Eşinden ayırmış hep güzelleri
Şehitlerle dolmuş gurbet elleri
Kan ağlamadık bir cihan kalmamış
Hanedan kişiler hep yoksul olmuş
Düşman kapısında bağlı kul olmuş
O nazlı gelinler şimdi dul olmuş
Cemiyyet dağılmış, canan kalmamış
Hiç anılmaz olmuş atalar adı
Beşikte bırakmış ana evladı
Kırılmış yetimin kolu kanadı
Zulüm pençesinden aman kalmamış
Düşmanın sitemi yürekler ezer
İnsan bu kahr ile canından bezer
Gülşende yabancı köpekler gezer
Erler meydanında insan kalmamış
Bende bu ye’s ile rahat uyku yok
Halbuki kimsede tasa kaygu yok
Korku yok, umut yok saygı duygu yok
Kimsede hasılı vicdan kalmamış.
Sırr-ı Hak aşikar her bahanede
Gül biter mi artık bu viranede
Şu harab olası matemhanede
Bizden özge garib mihman kalmamış.
Hey Rıza, ne acep sevdaya düştün
Aslı faslı yok bir davaya düştün
Vatan uğrunda bin belaya düştün
Her yer mezar olmuş vatan kalmamış
Rıza Tevfik Bölükbaşı
14. Nefes
Gel derviş, beri gel, yabana gitme,
Her ne arıyorsan inan sendedir.
Nefsine beyhude eziyet etme
Kâbeyse maksudun rahman sendedir.
Çöllerde dolaşıp seraba bakma,
Allah Allah deyip semaya bakma,
Talibi Hak isen kitaba bakma
Okumak bilirsen Kur’an sendedir.
İlminde bir kılı kırka yararsın,
Etrafına bakıp kimi ararsın?
Gördüğüm rüyâda sade sen varsın
Bu tehî kubbeyi kuran sendedir.
Kılı kırk yarmaya irfandır deme,
Ona yahşi, buna yamandır deme,
Şuna gerçek, buna yalandır deme,
Birinin aslı yok yalan sendedir.
Ayrı mâna verme küfr ile dine
Varıp gelme şaşkın şekkü yakine,
Arifsen agâh ol sırrı mübine
Şerre mail isen şeytan sendedir.
Rıza Tevfik Bölükbaşı
15. Destan
Dinleyin ahbaplar şu destanımı
Bakınız ne kadar hayret efzâdır,
Evvelâ öğrenin nam ve şanımı
Şöhretim filozof, ismim Rıza’dır.
Milletin feryâdı sarsarken Arşı
Bana boru gelir hürriyet marşı
Hükûmet değil bu aynalı çarşı
Orada sırıtan birkaç simâdır.
Mahbese girdimse yoruldum sanma!
Mahkûm oldumsa da vuruldum sanma!
Çalkanır deryayım, duruldum sanma!
Gönlümü coşturan aynı havadır.
Yaş kemale erdi: Kırk üçü aştım
Ecelle kolkola gezdim, dolaştım.
Alacaklılarla hep helâllaştım
Borcum Azrail’e bir “merhaba”dır.
Kubbeler bezminin zevkinden bıktım
Karga Derneği’nden sıyrıldım, çıktım;
Yaptığım hayatı tekmeyle yıktım
Gördüm ki gidişin sonu fenadır.
Yirmi beş gün rahat yattımsa ne gam?!
Ben bu gözdağını bir pula almam
Başıma taş yağsa yolumdan kalmam
Maksadım uğruna başım fedâdır.
Gözümü korkutmaz şamata teli,
Kolumu bükemez nâmerdin eli
Yolumu kesemez yağmurun seli
Bu yolda can vermek cana safâdır.
Bir cuma günüydü; kükredim, azdım
Oturdum şu uzun destanı yazdım
Zindan duvarına namımı kazdım
Bu nama şark ve garp hep âşinadır.
Hey Rıza merd olan ölür, yenilmez
Meydana girince geri dönülmez.
Ben gibi şahinin eti yenilmez,
Bizim eğlencemiz telli belâdır.
Rıza Tevfik Bölükbaşı